En Uzun Gündüz, Dolunay ve Diğerleri

Eve koşarak geldim neredeyse. Telaşlıydım, sanki nefesin her an kesilecekmiş gibi. Heyecanlıydım, adeta kapının ardında beni bekliyormuşsun gibi. Bayram tatili de fena geçmedi üstelik. Yılın en uzun gündüzünü de dostlarla geçirebilince keyfim yerine geldi. Gökyüzünde yine altın bir para gibiydi dolunay. Uzun süredir yapmıyordum, inadımı kırdım ve inancımı tazeledim: Kurdum tripodu, bastım deklanşöre.

22 Haziran 2024 – Odunpazarı: Önce arka planı çekip, üzerine 20 fotoğraflık istifle oluşturduğum Ay görselini ekledim

Tam 23 gece önce bir yazı yayımladıktan sonra, istemsizce başlayan yeni yazı orucuna nihayet son veriyorum. Her geçen yıl bir öncekini aratır nitelikteki hayal kırıklıklarının merkezi olmuş bazı etkinlikler, bu yıl da bitti. Yılın bu aşağı yukarı 20 günlük döneminde kendimiz olmayı unutuyoruz adeta. Yanlış yapıyoruz. Neyse ki bu yıl, hemen ardından başlayan bayram tatili bu bakımdan güzel bir yenilenme süreci oldu. Fiziksel ve mental acıları geride bırakmaya çalıştım.

Bu fotoğraf, sevgili Yunus Emre tarafından 22 Haziran’da Kaş’ta çekildi

Bayramın ikinci günü Ankara‘ya gittik. Bayramın ertesi, Perşembe günü de ben yalnız başıma Eskişehir’e döndüm. Ankara’da aldığım birkaç güzel kitabı elden geçirdim. Okudum, ufak tefek onarımlar yaptım. Şansıma, Dan Brown‘ın çok satan Angels & Demons kitabının orijinal dilde baskısını, üstelik Illustrated Collectors Edition sürümünü bulup aldım. Ancak kitabın şömizi yok. İnternetten bulup bu eksiği tamamlayacağım. Cuma günü Alper ve Özge buraya geldiler. Uzatmalı bir Güneydoğu Asya tatilinden döndükten hemen sonra, sağ olsunlar Eskişehir’de de bizi ziyaret ettiler. Bayram tatilinin ekstra kısmı olan şu iki üç gün gerçekten çok işe yaradı. Oldukça kalabalık bir ekiple, yılın en uzun gündüzünü yaşadığımız 21 Haziran’ı birlikte geçirdik. Sanki önceden planlanmışçasına, güneşin ışıkları kaybolana kadar birlikteydik. Geceyi oldukça vasat bir UEFA Avrupa Kupası maçıyla tamamladık. Aynı gece dolunay da müthiş bir güzellikle bize eşlik etti.

İstemeden de olsa blogda yazamadığım bu 23 günlük dönemde düşünce iklimim de fırtınalar koptu. Düşünüp hissettiklerimi yazmaya elim varmadı. Bayramın dördüncü günü Ankara’dayken, artık adet edindiğim üzere Kızılay‘a gittim yalnız başıma. Kitapçılarda, sahaflarda başkaca hiçbir şey düşünmeden gezdim durdum. Ancak yalnız olmak ve galiba uzun süre pek bir şey düşünmemeye çalışmak sayesinde aklımda şerareler oynaştı durdu. Bir süredir aklımda dolaşıp duran yeni bir kurgunun akıbetini gördüm. Birkaç gün içerisinde yazıp bitireceğim. Bir de böyle anlarda kalıcı olmayan planlar yapmakta fayda var. Çünkü ruhu biraz yatışınca insanın, devam etme motivasyonu da kaybolabiliyor.

Haziran ayında pek çok yeni gelişme oldu. Çok sevgili arkadaşlarım Gözde ve Göktuğ evlendiler, üstelik nikah şahitleri de ben oldum. Aile arasında yapılan bu çok özel davette, bir avuç davetli olarak hazır bulunduk. Gözde’yi bizim kurumda yaptığı bir staj sayesinde tanıyıp çok sevmiş, Göktuğ’la ise hemen akabinde tanışmış ve ortak zevklerimizin ne kadar çok olduğunu görüp daha da bir samimi olmuştuk. Her iki kardeşime de mutluluklar dilerim, düğünde görüşmek üzere.

Bu süreçte Shōgun isimli bir dizi izledim. Şiddetle tavsiye ediyorum. Özellikle uzak doğu temalı film ve dizileri sevenler için bu yapım tadına doyulmaz olacaktır. Başrolde Hiroyuki Sanada var ki kendisi Hollywood’un kadrolu samurayıdır. Kendisini The Last Samurai ve 47 Ronin isimli filmlerde yine samuray rolünde hatırlayacaksınız. Shōgun’un ikinci sezonun heyecanla bekliyorum. İlk sezon boyunca çıkacağını beklediğimiz bir savaş var ve büyük ihtimalle bu savaş ikinci sezonda çok ses getirecek. Aynı zamanda yapımcı görevini de üstlenen Hiroyuki-san’a tavsiyem savaş sahneleri için yıllar önce The Last Samurai filminde çalıştığı ekibi toparlasın. Adından söz ettirecek bir çalışma olacaktır.

Fazla uzatmadan bu yazıyı burada bitiriyorum. Yazının sonuna bir de şarkı ekleyeceğim. Tool‘un 2019 yılında yayımladığı Fear Inoculum isimli albümde yer alan Pneuma isimli şarkı. Bugüne dek yazılmış en karmaşık ve zor davul partisyonlarını içeren bu şarkıdan, sahalara yeniden dönen efsane davulcu Mike Portnoy sayesinde haberim oldu. Portnoy’un bu şarkıyı çalabilmek için saatler süren etüt, pratik ve olağanca tedirginliğini görünce şarkıya olan ilgim daha bir arttı. Bu sayede şarkının orijinal bestecisi ve Tool grubunun davulcusu Danny Carey‘in şu aşağıda yer alan videosunu buldum. Toplam 12 dakikalık süresiyle zaten orta ölçekli bir ritüel sayılan şarkının bir de akılları baştan alan, hiçbir kalıba sığdıramadığım davul partisyonlarını dinledikçe enstrümandan soğudum 🙂 Ön yargılı olmayın, güzel bir rock şarkısı için vaktinizi ayırın derim.

Yorum bırakın