Tag Archives: Şemre

2019 Yılımın Özeti

Koskoca bir yıl geride kaldı. Olanlar bitenler ve yaşananlar hep hatıralarda kaldı. Blogun en geleneksel yazısı olan “2019 Yılımın Özeti” yazısına kavuştuk nihayet. Eh bu yazının yazılması elbette birazcık zaman alıyor. Haydi o zaman başlayalım.

2019 yılı, önceki yıla göre blogun yine aktif kaldığı bir yıl oldu. Bir önceki sene ulaştığı okuyucu ve tekil ziyaretçi sayısı -çok küçük bir farkla- neredeyse aynı. Bu yılın da en çok okunan yazısı tıpkı geçen sene olduğu gibi “İyi Bir Münazara İçin İpuçları” isimli yazı oldu. Daha sonra “Gillette Tıraş Bıçakları Kullanıcı Deneyimleri” isimli yazı ve tam sekiz yıl önce yazdığım “Diski Kullanabilmeniz İçin Önce Biçimlendirmeniz Gerekiyor Hatası Çözümü” isimli yazılar giriyor sıralamaya. Bu sene Gillette tıraş bıçakları için yeni bir yazı daha yazmayı düşünüyorum. Böylece eski yazıyı da güncellemiş olacağım. 2019 yılında yazdığım ve en çok okunan yazım ise Şef Musa Göçmen‘in muhteşem bir gece yaşattığı “Senforock Eskişehir – Şef Musa Göçmen” isimli yazım oldu. Özellikle Musa Hoca’nın da takdirini aldığım için çok mutlu olmuştum. Bloga ülkemizden sonra en çok okuyucu ABD, Çin ve Almanya’dan gelmiş. Blogun en çok tıklanan görseli müthiş alerji ilacım Levmont’un kutusu, Keşan’daki acemi birliğimin fotoğrafı ve Legolas’ın posteri olmuş. Bloga Google’dan sonra en çok ziyaretçiyi sırasıyla Facebook, Twitter, LinkedIn ve Instagram göndermiş.

Geride bıraktığımız yıl içerisinde bloga toplamda 68 tane yazı yazmışım. Bu sayı bir önceki yıla göre daha fazla. Yazılar belki ay ortalaması olarak az olabilir ancak önceki senelere göre içerikler kesinlikle daha dolu ve zengin. Yazılar biraz daha uzun ancak bir konu üzerine en kapsamlı olacak şekilde yazdım. Şimdi ay ay neler yaptığıma bakalım.

Ocak 2019:

ezgif-5-1424cc83d984

Hayatımda yaptığım en güzel .gif

senforock-2019115172424Bu ay toplam 4 yazı yazmışım. Bunlardan ilk bir önceki yılın özet yazısı olmuş. Onu geçiyorum. Bu ayın en önemli olayı doktora yeterlik sınavını vermem oldu. Yıla müthiş bir başlangıç oldu. Gerçi sizi bilmem ama benim için nedense yıllardır Ocak ayı hep Aralık ayının gölgesinde kalır. Yıl sanki Şubat’la başlıyor gibi gelir.

senforock04

Şubat 2019:

labklar02Tam 7 yazı yazarak güzel ve verimli bir ay geçirmişim. Siyatik ağrılarıyla tanıştığım (ve halen de zaman zaman yaşadığım) bir aydı. Kışın ardından bahar çok güzel geldi.

dreamiskaset

Mart 2019:

Okumaya devam et

Antalya – Bilecik – Özgür’ün Düğünü

Geçen hafta, belki de çok uzun süredir peş peşe gelen bir yoğunluğun ardından, küçük bir mola verebilmek için elime geçen en iyi fırsattı sevgili okur. Hizmet içi eğitimlerin değişmez adresinde, Antalya‘daydım. Hafta bitene kadar da orada kaldım.

Atıksu arıtma tesislerinin nihai çıkış noktaları olan, arıtılmış atıksuların deşarj noktalarına SAİS adı verilen, sürekli izleme sistemleri kurulması gerekiyor. Bununla ilgili bir mevzuat, bu süreçle ilgili bilinmesi gereken bazı teknik meseleler var. Yapılan eğitim bunlara yönelikti. 22 Nisan’ı 23 Nisan’a bağlayan gece yola çıktım. Antalya’ya gece gitmek kadar keyifli bir şey yok. Özellikle yola çıkacağım gün, akşam üzeri ayranları içmeye başlıyorum. Böylece gece yarısı bindiğim otobüste koltuğa oturunca uykuya dalabiliyorum. O gece de öyle oldu. Gece 00.30’da bindim otobüse. Sabah 07.00 civarı gözümü Antalya Otogarı‘nda açtım. Hemen karşıdaki Kamil Koç şehir içi servisine bindim. Lara‘ya giden servisin son durağı olan Güzeloba‘da inip taksiye bindim. Böylece saat 08.30 civarı kalacağımız otele geldim.

antalya0419

Bu otele yıllar önce, başka bir eğitim kapsamında da gelmiştim. Aradan geçen yıllarda otel fiziksel olarak epey yıpranmış, eskimişti. Ben sabah erken saatte otele geldiğimde, çalıştığım kurumdan henüz kimse gelmemişti. Sağ olsunlar, resepsiyondan bana odamı verdiler hemen. Eşyalarımı bırakıp kahvaltıya geçtim. Öğleden sonra da Bilecik‘ten oda arkadaşım Olgun geldi. Olgun’la beraber yıllardır hiç yapmadığım bir şey yaptım  ve denize gittim! Bizi görmeliydin 🙂 Koşarak denize girdik, sonra hiç bozuntuya vermeyip koşarak denizden çıktık. Buz gibiydi su! Dayanamadık yüzmeye. Günün geri kalan kısmı, nispeten boş olan otelin havuzunda geçti. Eğitim ertesi gün başlayacağı için asıl yoğunluk akşam saatlerinde oluyordu. İnsanlar o saatlerde geliyorlardı.

Eğitimin ilk günü sabah 08.00’de kalktık. Eğitim, sonra yemek ve sonra tekrar eğitimden oluşan bir programdan sonra ilk gün bitti. Biz de vaktimizi yine otelin imkanlarından ki bu sefer çok daha kalabalık bir şekilde, faydalanarak geçirdik. Eskişehir’den birlikte geldiğimiz Hülya Hanım‘la birlikte vakit geçirdik. Sonra Olgun bizi otelin etkinliğine çağırdı. Etkinlikten sonra da gün bitti zaten.

İkinci gün bir teknik gezi vardı. Sabahtan Hülya Hanım, öğleden sonra da Olgun ve ben katıldık bu geziye. Akşam hiçbir şey yapmadan, Galatasaray maçını izledik. Sonra da uyudum. Cuma günü eğitimin son günüydü, sınav vardı. Sınavdan sonra otogar için transferi bekledik. Transfer hareket saatine bir saat kalaydı. Başta bir tereddüt ettik acaba yetişecek miyiz diye. Ancak çok rahat bir şekilde yetiştik. Bu arada haberiniz olsun, Antalya’da otellerden kalkan transfer araçları Otogarın içine giremiyor. Yasak.

pacificrimSaat 13.00’te yine Kamil Koç’un Bursa otobüsüne bindik. Gündüz yapılan uzun yolculuklar inanılmaz sıkıcı oluyor malum. Harry Potter ve Melez Prens ile Pacific Rim isimli filmleri izledim. Bu arada, otobüsün lastiklerine bir şeyler oldu. Bir yarım saat tamiratla gitti. Bir de kırk beş dakikalık mola verdik. Yetmedi bir de Seyitgazi ilçesinin Kırka Mahallesi’nde 15 dakikalık bir ihtiyaç molası verdik. Böyle dura dura saat 20.00 civarında Eskişehir’e ulaştık. Dönüş yolunu saymazsak, otelde geçirdiğim zamana göre galiba hayatımın en keyifli Antalya iki Antalya eğitiminden birisiydi. (Diğeri çok daha unutulmazdı.)

O akşam evde, yorgunluktan bayılmış bir halde geçti. Öylece oturduk. Ertesi sabah yine erkenden, bu sefer de Bilecik’e gitmek için yola çıktım. Çünkü canımız İsmail Abimizin  biricik oğlu, Özgür kardeşimizin düğünü vardı! Ve bu, neredeyse bir buçuk yıldır görmediğim Bilecikli dostları görmek için harika bir fırsattı. Eskişehir Otogar’da, Bilecik’e ekspres olarak giden minibüsler var. Saat 09.00’da hareket edecek olan araca, Bahri ve kendim için bilet aldım. Bilecik’e birlikte gitme planını haftalar öncesinden Bahri’yle yapmıştık. Planımız tıkır tıkır işledi ve saat 10.15 civarında, Bilecik’te can dostum Şemre bizi karşıladı. Herifi aylardır görmemenin verdiği özlemle epey bir kucaklaştık. Sonra kahvaltıya gittik.

bilecik0419

Bilecik nasıl? Bilecik aynı. Ufak tefek değişen yerler var. Ama aynı. Zaten bir buçuk yılda ne kadar değişebilir? Kahvaltıdan sonra lojmana gittik. Kurumun bahçesindeydi lojmanlar. Orada Yasin, Hamdullah Abi ve Ramazan‘la karşılaştık. Yakın arkadaşların zillerine bastım. Şanssızlığıma evde yoktular. Evde olan Talat Bey‘le görüştük.

Sonra düğüne geçtik. Düğünde birkaç kişi hariç, dairedeki tüm arkadaşlar katılmışlardı. Gerçekten, herkesi bir arada iş stresinden uzakta görmenin en iyi yolu buydu sanırım: Düğünler. Bir türlü tanışma fırsatı bulamadığım İl Müdürüyle de tanıştım. Yeşim Hanım tanıştırdı bizi. Sonrasında Özgür’le ve gelin hanımla selamlaştık takı merasiminde 🙂

ozgurdugun

Şansımıza Muhsin de aynı gün Eskişehir’e dönecekmiş. Düğünde biraz daha vakit geçirdik. Çıkmadan önce Özgür ve Sinem‘in yanına gidip biraz sohbet ettim. Fotoğraf çekindik. Mehmet de oradaydı. Onunla da konuştuk. Daha sonra mutluluklar dileyip Muhsin, Bahri ve ben birlikte Eskişehir’e doğru yola çıktık. Sağ olsun Muhsin bizi çabucak getirdi. İtiraf ediyorum, Bilecik’te geçirdiğim birkaç saat yetmedi bana. Galiba ben de özlemişim şehri biraz. Aylardır bir türlü görüşemediğim Emre kardeşimle yine doyamadık sohbetlere…

Bilecik’teki dostlara buradan selamlar, değerli kardeşim Özgür’e de ömür boyu mutluluklar dilerim.

2017 Yılımın Özeti

owl-illustration.jpgDaha başlarken katliama sahne olan, yıl boyunca göz yaşının, ölümlerin, vedaların eksik olmadığı, bir önceki yıldan hiç de arta kalmayan, toplumun artık geri dönülemez şekilde ayarlarının bozulduğu, müzikten başka hiçbir şeyin tat vermediği bir yılı, 2017’yi de geride bıraktık sevgili okur. Bu yıl çok fazla sağlık sorunu ve hastane problemleriyle uğraştım. Yıldım. Ama nihayet bitti ve blogun geleneksel yıl özeti yazısına hoş geldin. Uzun bir yazı olacak ama keyifli bir yazı olması için de elimden geleni yapacağımdan şüphen olmasın.

31 Aralık tarihleri yılın son günü olmasının yanında benim için meslek hayatımın başlangıcının yıl dönümüdür. Bu yıl mesleğimde beşinci yılımı doldurdum. Şüphesiz yılın en önemli olaylarından birisi, uzun süredir beklediğim bir şey gerçekleşti ve Eskişehir’e tayin oldum. Kadere bak ki sevgili okur, Eskişehir’de de tıpkı Bilecik gibi, yılın son iş gününde, 29 Aralık tarihinde iş başı yaptı. Bazı sağlık sorunları nedeniyle böyle oldu. Zaten bu sağlık sorunları da yılın son iki ayında bize bir türlü huzur vermedi. O açıdan 2017 bir an önce bitmesini istediğimiz bir yıla dönüştü.

Bu yıl, blogta reytingler önceki yıla göre ciddi bir artış gösterdi. Özellikle yeni okurlara teşekkür ederim. Eski okurun ise gönlümde tahtı altındandır! Ancak yazıların en çok geciktiği yıl galiba bu yıldı. Olaylar olup bittikten sonra yazma fırsatı bulabildim çoğunlukla. Bunun bir sebebi malum, yıl boyunca Bilecik’e yaptığım git gel durumu idi. Diğer sebebi de bu yıl kayıt olduğum Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Bölümü ile halen devam eden Doktora derslerimdi. Olsun lan, okumak güzel şey.

Evet, haydi bakalım bu yıl blogta neler oldu neler bitti. Aylara göre önemli olaylar nelerdi? Okumaya devam et

Tayinim Çıktı: Merhaba Eskişehir!

veda003

Veda

Blogun en önemli yazılarından bir tanesine daha hoş geldin sevgili okur. Biliyorsun, 31 Aralık 2012’den beri Bilecik‘te çalışıyordum. 2014 yılında altı ay süreyle asker olduğum zamanı saymazsak, o tarihten beri de Bilecik’teydim. Mesleğime başladığım ilk yerdi Bilecik. Tam beş sene! Beş koskoca yıl! Neler olmadı ki. Nereden bilecektim hayatımın şu beş yılda hemen hemen her açıdan değişeceğini… İlkler, sonlar, unutulmazlar, hatırladıkça güldüklerim ve yutkunduklarım… Ahh.

Askerden döndüğüm 2014 yılı Ağustos ayından itibaren Eskişehir‘den Bilecik’e her gün gidip gelmeye başladım sevgili okur. Bilenler bilir. Bu her gün toplamda 2.5 saatlik bir yolculuk demekti benim için. Geçen gün hesapladık. İzinli olduğum günleri düştük ve bu üç buçuk yıllık git gel boyunca gidip geldiğim mesafeyi bulduk. Yaklaşık olarak 77000 km kat edip, Dünya’nın çevresinde 2 defa dolaşmışım 🙂

İşte tüm bu git gel durumu, beni maddi ve manevi olarak yormaya, yıpratmaya başladı. Öyle bir dönem geldi ki bulunduğumuz yere bir virüs yayıldı. Kim var kim yok etkilendi bunun enfeksiyonundan. Kesip atabildik atmasına da olan da oldu. Ben de yavaş yavaş geride bıraktığımız 2017 yılının Mart ayında, nihayet, Eskişehir’e tayin dilekçemi verdim. Dilekçem Nisan ayında üst makama iletildi ve beklemeye başladım. Ama ne beklemek! Bana bir sor o bekleme faslını ve ben sana neler neler anlatayım.

veda004

İşe ilk başladığım zaman ve ayrıldığım zaman çalıştığım odaların bulunduğu koridorlar.

6 Kasım günü, güzel haberi Haktan Abi ve Zekiye Hanım verdiler sağ olsun ikisi de. Tabi evrakı görmeden inanamadım. Öyle ya “bekliyordum” ne de olsa. Gördüm. Nihayet o evrakı da gördüm ve bu sefer ikinci bir bekleme süresi başladı: Elimdeki işleri bitirme evresi. Eskişehir’de beni nelerin beklediğini düşüne düşüne, Bilecik’te elimde olan tüm işleri yaptım ve teslim ettim arkadaşlarıma.

Velhasıl uzatmayayım. aradan günler geçti ve bir de dolunay, nihayet kırk gün sonra 15 Aralık 2017 günü, yaklaşık beş yıldır çalıştığım Müdürlükten ilişiğim kesildi. Mutluluk, şaşkınlık, eh ne yalan söyleyeyim biraz da hüzünle, düşüne düşüne, eski yüzlere baka baka bindim Bursa otobüsüne. Evet, aynı akşam Bursa’ya geçtim dayımı ziyaret etmeye. İstanbul’dan da Cihan‘la organize olmuştuk zira. O hafta sonu Bursa’da geçti. Bununla ilgili bir yazı yazacağım.

Bursa’dan Pazartesi günü ayrılacaktım ancak planlarım değişti ve Pazar günü Eskişehir’e döndüm. Pazartesi sabahı işlerimi halledip öğlene doğru, son defa Bilecik’e doğru yola çıktım. Sağ olsun, iş arkadaşlarım benim için bir veda yemeği organize etmişlerdi. Vakit bulabildiğim süre içerisinde Belediyedeki ve İklim Değişikliği Projesi‘ndeki arkadaşlarımı ziyaret ettim. Daha sonra kuruma gelip son defa o koca binaya baktım. O kapkaranlık pencerelerde hangi yüzleri gördüm, o bomboş koridorlarda hangi sesleri duydum, ah işte bir ben biliyorum. Burada Murat Abi‘yle ve Mehmet Abi‘yle buluşup birlikte, yapılacak yemeğe doğru yola çıktık.

veda002

Binayı son gördüğüm an.

Sağ olsun, pek çok arkadaşım geldi beni uğurlamaya. Eğer burayı okuyorlarsa her birine ayrı ayrı teşekkür ederim. Mutluluğum tarifsizdir. Böyle zamanlarda nedendir bilmiyorum, hep eskileri konuşur insanlar. Biz de öyle yaptık. 2013 yılında, geldiğimiz ilk seneyi konuştuk hep. Can dostum, biricik kardeşim Ş. Emre‘yle birlikte yaşadığımız maceralardan bahsettik. Güzel anılar biriktirmişim onu görmüş oldum böylece. Gelen herkese baktım. Hemen hepsiyle muhakkak bir komik anım olmuş, her birine küçük de olsa bir yardımım dokunmuş ve her birinden en az bir iyilik görmüştüm. İşte olayın en başından beri, hüzünlendiğim yegane an, bunu fark ettiğim an oldu. Kalktım ayağa ve “Beni unutmayın” dedim.

Vakit geçti, yemek olayı bitti ve sırayla herkes vedalaşıp ayrıldı. En son biz de mekandan çıktık. Sağ olsun, var olsun, Zülali Abi bizi Bozüyük Otogarı‘na bıraktı. İlk gelen otobüse atlayıp Eskişehir’e döndük yol arkadaşım Bahri ile.

Gece yastığa başımı koyduğumda yalnızdım. Pazar gecesi rutini oldu bu da. Zihnimde bir film oynama başladı. Tam beş yıl sürdü. Rüyalara daldım, uyandım, uyudum ve yine rüyalara bulandım. O beş yıl hiç bitmedi. Sürdü, sürdü ve devam ederek gözden kayboldu…

veda0003

 

Çevre Haftası Kutlamaları

Bu yıl, 5 Haziran tarihindeki Dünya Çevre Günü (ve hatta haftası) etkinliklerinde Bilecik‘te yine enteresan etkinlikler vardı sevgili okur. Bu enteresanlığın tam ortasında olmasam inan yazmak zahmetine katlanmazdım. Ama gör bak kardeşin neler yaptı.

5 Haziran tarihinin Ramazan’a rastlaması sebebiyle etkinlikleri Mayıs ayının son haftasında yapalım dedik. İlk olarak Bisikletliler Derneği‘nin Bilecik Temsilciliği’nin katkılarıyla “Bisiklet  Turu” düzenledik. Bu tur benim için çok önemli. Çünkü Bilecik’te ilk defa bisiklete bindim. Hayatımda daha önce yalnızca bir tura katılmıştım. O da yıllar önce, Cumhuriyet’in 75. yılı kutlama törenlerinde Sivrihisar‘daydı. Küçücük bisikletimle 16. olmuştum 🙂 Bu tur, diğeri gibi yarış şeklinde değildi çok şükür. Çünkü hamdım. Çünkü bisikletle çok fazla haşır neşir değildim. Biricik kardeşim Şemre ile kurumdan arkadaşımız Recep de etkinliğe benimle birlikte katılacaklardı.

Çarşamba günü ilk defa iş yerine eşofmanla geldim. Garip bir duyguydu. Saat 10.00’da Bisikletliler Derneği’nin temsilcisi Hakan‘la buluştuk. Sağlık Bakanlığı‘nın dağıttığı ve Hakan’ın da stoğunda bulunan bisikletlerden üç tanesini etkinlikten sonra teslim etmek üzere aldık. Sonra yaklaşık 20 kişilik bir grupla Bilecik’in tek merkezi toplanma noktası olan Cumhuriyet Meydanı‘na geldik. Bisiklet sürmeyecek olan idareciler kaskları takıp bisikletlerle poz verdikten sonra çekildiler ve biz de epey kalabalık bir ekiple hareket ettik. Ben bilmiyordum ki Hakan’ın çizdiği rotanın %75’i dik yokuşlardan oluşuyormuş. Bunu yola çıktıktan sonra anladık. Yaklaşık 6 kilometrelik yol bitmedi. Bir ara arkamı döndüm ve Şemre’yi göremedim. Canım kardeşim kim bilir nerede kalmıştı. Hakan’ın da bulunduğu ekipten kopmadan, Recep’le birbirimizi gaza getire getire, ıkına tıkına bitirdik  sevgili okur. Bu kardeşin “Temiz Hava” için pedalladı. Gerçi sonraki iki üç gün bacakları titreye titreye dolaştı ama olsun. Bırakmadı. Varış noktasında ise tam bir komedi sergileniyordu. Milletçe köfteye olan düşkünlüğümüzün bin bir türlü sahnesi sergileniyordu. “Vaooov” dedim ve öğleden sonraki Bilim Etiği dersi final sınavım için izin alıp Eskişehir’e döndüm.

Ertesi gün, Bilecik’te doğru düzgün etkinlik yapılabilecek tek salon olan Kongre ve Kültür Merkezi‘ndeydik. Buraya sağ olsun arkadaşlar, bir önceki günden gelip kurum çalışmalarıyla ilgili stantları kurmuşlardı. Yine, çevre alanında hizmet veren firmalar ile sanayi tesislerinin temsilcileri de gelmişlerdi. Muhtemelen Dünya “Çevre” Günü olduğu için, şehircilik kısmında çalışan bazı dostlar etkinliğe pek ilgi göstermediler ve içeri girmeyi reddettiler. Ama olsun, “Dünya Şehircilik Günü“nde onların Kongre Merkezi’nde yapacakları etkinlikte ben öyle yapmayacağım. Girip izleyeceğim programı.

Fabrikalarda çalışan pek çok arkadaşım geldi sağ olsunlar. Pek çoğu, Dünya Çevre Günü’yle yapı denetim ya da imar işlerinin ne alakası var, diye sordu. Ben de onlara Bakanlığımızın politikasından bahsettim ve ekledim; Dünya Şehircilik Günü kutlamalarında da çevreyle ilgili şeyler olacak. Çünkü biz bir bütünüz…

Kardeşim Şemre

Kongre Merkezi’nde yapılan etkinlik boyunca ben hep üst kattaki kumanda odasında, Belediye’den bir abiyle birlikte sesleri ve müzikleri ayarladım. Çok keyifli bir tecrübe oldu yalan yok. Etkinlik bittiğinde saat öğleden sonrasını geçmişti. Kurumda kendi aramızda küçük bir değerlendirme toplantısı yaptık ve o gün de öylece bitti.

Etkinliklerin sonuncusunu da 5 Haziran günü Cumhuriyet Meydanı’nda yaptık. Saat 10.00’da başlayacak kısa bir tören ve sade bir program düzenledik. Böylece Ramazan ayında kimseyi yormayacaktık. Öyle de oldu. Sabah saat 08.00’de meydana gittik. İki saat bekledikten ve kendi aramızda muhabbet ettikten sonra saat 10.00 civarında misafirler gelmeye başladılar. İdare ve Mehmet Abi, Büyük Makam’a çiçek sunmaya gittikleri için gelen kurum müdürlerini biz karşıladık. Fark ettim ki sevgili okur, 4.5 yıllık Bilecik maceram boyunca epey bir kurumun idarecisini tanımışım. Kendimle gurur duydum. Neyse, tam zamanında değil ama çok da geç olmayacak şekilde tören başladı. Kısa süren törenden sonra Bilecik’te açılacak Entegre Atık Bertaraf Tesisini ziyaret ettik. Burada protokole tesis detaylıca anlatıldı. Ayrıca, yaklaşık 50 tane ilköğretim öncesi de bu geziye eşlik etti. İşte tüm törenin bence en güzel yanı buydu. Bu çocuklar, artık oluşturacakları atıkların ne şekilde yönetileceğini biliyor olacaklar. Umarım her birinin hayatında küçük de olsa bir etki bırakabilmişizdir. Kaan Bey‘e çok teşekkür ederim.

Dünya Çevre Günü, önemli bir gün sevgili okur. Neden önemli? Çünkü muhtemelen dalından meyve yiyen, soğuk derelerde yüzebilen son nesil biz olacağız. Bundan kırk sene önce insanlara içme suyunu “plastik şişelerden para vererek içeceklerini” söyleselerdi muhtemelen herkes güler ve saçma bir fikir olduğunu söylerlerdi. Bundan kırk sene sonrasının da çok şaşırtıcı olacağını söyleyebilirim. Çevre Mühendisliği mesleği ve disiplini, her ne kadar kimilerince “herkesin yapabileceği bir iş” olarak görülse de, bu mesleğe sahip olmanın bir zorunluluğu “vicdan sahibi olmaktır” bana göre. Nasıl bir öğretmende “şefkat” duygusunu arıyorsak ve sorguluyorsak, bir çevre mühendisinin de doğaya ve doğal dengeye karşı “vicdanlı” olma yükümlülüğü vardır. İşte bizim çevre mühendisleri olarak bu işin vicdani yönünü anlatabileceğimiz yegane zamanlar bu zamanlardır. Yoksa emin olun kimse sizin fabrikanızın rakamlarıyla, sayılarıyla, izinleriyle ve belgeleriyle ilgili değildir (en azından çevreci olmak anlamında). Elle tutulan, gözle görülen ne yapabildiniz? İşte bunu göstermek için en güzel zaman bence Çevre Günü ve hatta haftasıdır.

Yukarıda anlattığım etkinliklerde emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Şimdi heyecanla Kasım ayındaki “Dünya Şehircilik Gününü” bekliyoruz çevre kısmı olarak. Yine bu şekilde coşkuyla ve yoğun katılımla kutlanacağından eminiz.

Bu Masalı Herkes Biliyor

Yılın ilk dolunayı geçeli birkaç gün oluyor. Ancak o birkaç gündür akşamları o kadar yoğunum ki anlatamam sevgili okur. Neyse nihayet bu yoğunluk bitti de yeniden sana kavuşabildim.

Yılın ilk dolunayı nasılda bulutlu bir gece de geldi öyle? Hava buz, ev buz, hastalık derken neredeyse yüzünü göremeyecektim. Arka balkonumda o kadar harika bir şehir manzarası var ki gelip görmen lazım. Evi ilk defa tuttuğum zaman, aklımda belirlen ilk şey de bu olmuştu: Arka balkonda dolunay keyfi.

moonlynight

Gündüz değil, akşam üzeri değil, gece 23.30.

moonlight

Tabi iki yıldır hatta daha uzun süredir benim bu dolunay yazılarıma kayıtsız kalamadı pek çok arkadaşım. Şimdi fark ediyorum da herkes kendi dolunaylarının peşine düşmüş. Popüler kültür bile! Bir dönem baykuşlar pek modaydı. Baykuşlu kazak, baykuşlu kupa, baykuşlu defter. Her yerde her şeyde bir birinden sevimli baykuş figürleri görüyorduk. Dikkat ettim şu günlerde de dolunay figürü pek bir moda. Dövmesini yaptıran, tişörtünü giyen, türlü türlü yerlerde üstelik.

semrewappBu yılın ilk dolunayında ilk sürprizi Şemre yaptı attığı mesajla. Her ay anlattığım masalları ilk ağızdan dinleyenlerden çünkü. Ancak bunca zamandır bu konuda bana tek kelime etmemişti. Şu yanda gördüğün mesajlar upuzun ve yepyeni bir masalın giriş cümleleri oldu o gece. Aynı gece Ankara’da pırıl pırıl iken gökyüzü, ne yazık ki bulutlar bağlamıştı burada yüreğimizi. Son telefon çaldı. Umur‘du arayan. “Şu an ikimizin de ortak tanıdığı birine bakıyorum” dedi. Umur beni böyle sık sık arar. Bilmem kaç milyonluk İstanbul’da kim bilir yine hangi asker arkadaşımıza denk geldi diye düşündüm. Sırayla tüm tertiplerimizin adını saydım. Hayır, dedi. “Ben onunla senin sayende tanıştım” dedi. Kim bu Allah kim? “Dolunay lan!” dedi. O kadar güzel görünüyor ki kayıtsız kalamadım seni aradım, dedi. Öyle ya, askerdeyken benim dolunay masallarımı en çok Umur dinlerdi. Bazen ilgiyle bazen de mecburen dinlerdi.

Buz gibi balkona tripodu kurup makineyi dolunayın ışığına çevirdim. Gece olduğundan pozlama süresini arttırmak gerekiyor. Ayarladım. Şehir geceleri daha güzel çıkıyor. Klişe ama öyle gerçekten. Seni birazcık daha görebilmek için iyice üşüdükten sonra yatağa uzandığımda Instagram’da Eda‘nın şu fotoğrafını görünce “İşte dedim bu ‘ayın’ olayı!” Eh, Eda’yı da birazcık utandırarak aldım fotoğrafını.

proofhead-kisisinden-foto%c2%a6sraf

Sonra pazartesi başladı ter kokusuyla. Baktım, yüzünü buruşturan bir ben değildim. Oh şükür yalnız değilim. Akşam olsun diye dua ettim. Servisten inince yüzümü çevirip batıya baktım. Günler sonra ilk defa, bir zerre kadar da olsa aydınlığı gördüm. Güneşin kaybolmak üzere olan son damlalarını nihayet görebildim.

Mahçup Bir Dolunay

ocak23dolunayBurada oturmuş, evimden dolunayın tek gözüktüğü yer olan arka balkondan dolunaya bakıyorum. Böyle bir soğuk, böyle bir zulüm görmedim.

Evet, bir dolunay gecesinde evlenenler kervanına sevgili kardeşim Şemre de katılıyor. Tıpkı Ahmet Ali gibi o da bir dolunay gecesinde düğün yapıyor. Peki ben gidebildim mi o düğüne? Hayır. Kar yağışı sebebiyle, yola çıkmak  ve gece geri dönmek riskli olacağı için gidemedik düğüne. Oysa Yasin ve  Muhsin’le planı çok önceden yapmıştık. Mahcubuz.

sogun

“Büyük resimde görünen de sülalenin yüz karasıydı. Sigara bile içmezdi.”

Aklıma geçen yıl kar yağdığında Bilecik’te Şemre’ye misafir olduğum zamanlar geldi. İkimiz de çok büyük birer Kemal Sunal hayranı olduğumuz için oturur taa uyuyana kadar Kemal Sunal’ın filmlerini izlerdik uydudaki ıvır zıvır kanallardan. Bu kanallar çok iyi aslında. Belki sana da denk gelmiştir sevgili okur. Türksat uydusunda, kanal listesinin sonlarına doğru absürd isimli kanallar çıkıyor. Sunal TV, Saban TV, Yesilvadi TV gibi. İşte bu kanallarda 24 saat Kemal Sunal filmleri yayımlanıyor. Aralarda da dolandırıcılık reklamları çıkıyor. İşte biz de oturur bir gecede iki üç filmi eş zamanlı izler gülerdik. Ah Şemre, güzel kardeşim.

Ona benim dolunay hikayelerimi bile anlatmışlığım var birkaç defa. “O’lum sen bunları nası yazıyon la?” diye sorardı hep 🙂 Geçen gün, Bilecik’te yalnız olduğu bir akşam beni aradı. Eski günlerdeki dürümcünün bile eskisi gibi olmadığından dert yandı. Ben bir de çokopopslu kokopops‘larımızı yediğimiz günleri özlüyorum dostum. Kaşarlı mantarlı pideden hiç bahsetmiyorum bile 🙂

Yılın ilk dolunayında mahcubuz yani sevgili okur. Şemre’ye mutluluklar diliyorum. Mutlu günlerin olsun sevgili kardeşim Şemre.

Ali Baba, AutoCad, Anne Sanatı

alibabaAli Baba ve Yedi Cüceler‘e gittik Alper, Aykutlar ve Utkular‘la sevgili okur. Sonunu bir türlü izlemediğim CM101MMXI Fundamentals hariç, Cem Yılmaz‘ın tüm stand up’larını ve filmlerini, özellikle de filmlerini, sekizer dokuzar puan vererek izledim. Cem Yılmaz’ın yaptığı işleri seviyorum. Sadece kendi yaptığı işleri değil, içinde yer aldığı Yılmaz Erdoğan işlerini (Vizontele ve Organize İşler) ve Ferzan Özpetek işlerini de (Şahane Misafir) seviyorum. Tamam lan, Şahane Misafir’i o kadar da sevemedim. Ama Vizontele’deki Fikri karakteri halen Sercan’la benim alakasız yere moda girmemizi sağlıyor. Satır satır ezberlemişiz.

Ali Baba ve Yedi Cüceler’i ilk defa duyurunca acayip sevindim. Vizyona gireceği günü beklemeye başladım. Biliyorsun, bu Cem Yılmaz ne yapıyor yapıyor, filmin fragmanı çıkana kadar film hakkında en ufak bir ayrıntı sızmıyor basına. Heyecanla bekledik. Cumartesi günü Alper’le büyük bir şans eseri karşılaştık ve sinema planımız yürürlüğe girdi.

zaferabiŞansımıza aynı gün Cem Yılmaz ve oyuncular da gittiğimiz sinemaya gala için geliyorlarmış. Ancak onların geldiği seansın biletleri 1 dakika içerisinde tükenmiş. Neyse, film başladı ben bekliyorum Zafer Algöz çıkacak diye. Yahşi Batı‘dan beri (Kenınbol Gasabası Şerifi Vilyam Loyd) en sevdiğim karakterleri hep o oynuyor. Filmi taşıyor. Kendisi de Karslı’dır bu arada 😉 Lan bekle Allah bekle adam çıkmadı. İlk yarı oldu. İkinci yarı heh dedim şimdi geliyor. Gelemedi bir türlü ve filmin son yarım saatinde nihayet görebildim Zafer Abi’yi. Azerice’yi de harika kıvırmış 🙂

İşte filmdeki bu durum benim acayip canımı sıktı. Fragmanın her yerinde, afişinde, sağda solda sürekli gördüğümüz Zafer Algöz (filmde Kenan Memedov) meğer filmin neredeyse üçte ikisinde yok!

Bu kısımda spoiler var. Spoiler bir alttaki paragrafta bitecek. Filmde İlber ölüyor. Sonra dirilip geliyor. Neymiş “Kara Ormanın Laneti”. Bu kadar. Lanetmiş, geri gelirmiş. O kadar. Çok havada kaldı. Olmadı.

Spoiler bitti. Kısacası son film Pek Yakında bile bu filmden çok daha iyi bir filmdi. Zaten artık kültleşmiş G.O.R.A., A.R.O.G. ve Yahşi Batı’nın(büyük oradan Zafer Algöz’ün sayesinde) yanına bile yaklaşmıyor.

otoketBu hafta iş yerinde AutoCad kursu başladı. İsteyen tüm teknik personeller katılabiliyor. Dört ya da beş yıl önce Alper’le almıştık AutoCad dersi. Sonradan çok ekmeğini yedik. Hatta ben ara ara yemeye de devam ettim. Kursu verecek olan hoca, taa Samsun’dan gelmiş, Zafer Hoca. Yazılım konusunda çok deneyimli. Atakum Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi‘nde öğretmen ve idareci. Katılımcıların çoğu yazılımı daha önce hiç kullanmadıkları için en temel seviyeden anlatıyor komutları falan.

İlk gün bilgisayarımı unuttuğum için uygulamayı Şemre‘nin bilgisayarında yaptım. İkinci gün emektar netbook’umu iş yerine götürüp AutoCad 2013 versiyonunu kurdum. Bu aletin dili olsa da konuşsa sevgili okur. Hani eşyalar eskidikçe daha bir değerleniyor, daha bir “sizin” oluyor ya, heh işte netbook’um tam da böyle.

Önümüzdeki hafta yine Antalya’da olacağım için kursun diğer yarısına katılamıyorum. Dolayısıyla ben yine sadece hatırlamış olarak kalacağım. Üzerine yeni bir şey koyamayacağım. Üzgünüm.

kupseramikAnnemin seramik kursunda yaptığı bir takım objeleri daha önce paylaşmıştım. Ancak bu sefer ki çok farklı, çok iddialı. Yazının başlığında anne sanatı falan görünce şaşırmış olabilirsiniz. Ama annem için böylesi bir objeyi yapmak çok iddialı bir iş olmuş. Çok heyecan verici olmuş. E sanatın da heyecan verici ve iddialı olmadığını söyleyebilir misiniz? Bu gördüğünüz çömlek aşağı yukarı 19 litrelik bir damacana kadar ağır. El yapımı ve elle boyandı. Zaten bakınca da anlaşılıyor.

Yüksek Lisansım Nihayet Bitti!

Evet sevgili okur, yıllar önce şu yazıyla kabul edildiğimi duyurduğum yüksek lisansımı nihayet geçtiğimiz hafta perşembe günü bitirdim. Diplomamı da birkaç hafta içerisinde alacağım umarım.

Askere gitmeden önce tezimin büyük bir kısmını yazmıştım. Kaydımı bir dönemliğine dondurup askere gittim. Askerden döndükten sonra da danışman hocam Prof. Dr. Arzu ÇİÇEK‘le sık sık tez ile ilgili görüşüyorduk. Ancak benim evlilik, iş yerindeki durumlar, eğitimler gibi sebeplerimden dolayı sonbahar dönemini neredeyse hiçbir şey yapmadan geçirmiş bulundum.

tez5

Tez çalışmamın konusu olan Seydisuyu ve alt havzaları. Bu harita Alper tarafından yapıldı.

Ocak ayının ilk haftası Arzu Hoca aradı ve bahar döneminde harç ödeyip ödemeyeceğimi öğrenmemi istedi. Ben de Fen Bilimleri Enstitüsü‘nü arayıp bahar döneminde harç ödemeyeceğimi öğrendim. Çünkü geçen sene bahar döneminde kaydımı dondurmuştum.

tez3

Tüm tez sürecinde en büyük desteği Alper verdi sağolsun.

Aynı haftasonu Alper‘le birlikte ki unutmam acayip bir tipi vardı o gün, Arzu Hoca’ya gittik. Arzu Hocamız bize bomba bir haber verdi. Bu durumda, Ocak ayının sonuna kadar benim tezimi bitirmem ve sunumunu yapmam gerekecekti. Bu da önümde en fazla iki hafta var demekti.

Ben o gece iki haftalık bir program yaptım ve tezin kalan kısmını yazmaya başladım. Neyse ki tezimde kullanacağım ve aslında tezimin de büyük bir kısmını oluşturan grafiklerimi askere gitmeden önce hazırlamıştım. Yalnız bu grafiklerde bir takım eksik veriler vardı. O hafta şu müthiş kış soğuklarının yaşandığı haftaydı ve ben Bilecik’te Şemre‘de kalacaktım. Dört gece boyunca bu veri eksikliklerini tamamladım ve tezin Tartışma ve Sonuç kısımlarını yazmaya başladım.

tez4Sonraki hafta pazartesi günü arazideydim denetim için. Arzu Hocam aradı, tezimi perşembe günü Enstitüye biçim kontrolü için sunmam gerektiğinden bahsetti. Bu bir felaketti çünkü önümde sadece 3 gece vardı! İlk etapta acayip paniklesem de sonrasında derin bir nefes aldım ve aslında yetiştirebileceğimi anladım. Sonraki üç gece boyunca, işten saat 6’da eve gelip, yarım saat yemek yiyip tez yazmaya ve normalde yattığım saatten iki üç saat daha geç uyumaya başladım. Bu şekilde geçirdiğim üç geceden sonra perşembe günü elimde tezle önce Arzu Hoca’nın, sonra da Enstitü’nün kapısını çaldım.

tez1tez2Biçim yönünden kontrolü amacıyla verdiğim tezden sonra, takip eden hafta sonunda tez sunumunu hazırladım. Zira 29 Ocak Perşembe günü de sunumum olacaktı. O hafta içerisinde teze eklemeler, düzeltmeler yaptım ve perşembe günü saat 10’da sınavın yapılacağı sınıfa girdim. Yüksek lisansa birlikte başladığımız arkadaşım Erhan da aynı gün sunum yapacaktı. Ben girdiğimde Erhan sunumuna başlamıştı. Sunumdan birkaç gün önce tez jürisinde yer alan hocalara tezin birer kopyasını götürmüştü Merve. Bu hocalardan biri de onun hocasıydı ve bana iyi hazırlanmam yönünde bir telkin göndermişti.

Erhan’ın sunumu bitti ve sıra bana geldi. Arzu Hoca, diğer hocalara beni tanıttı. Sonra sunumum başladı. Tam da tahmin ettiğim üzere Merve’nin de hocası olan Cengiz Hoca tam tarzına uygun sorular sordu. “Su ayak izi nedir?” Diğer jüri üyesi Özgür Hoca özellikle sedimentle alakalı çok güzel sorular sordu. Sunum klasik yönetimin epey dışına çıktı, hem onlar açısından hem de benim açımdan çok daha eğlenceli ve ilgi çekici bir hale geldi. “İndikatör canlılar”ı hatırlamam epey komik oldu mesela.

Her neyse, sunum bittiğinde hocalar da ben de çok memnundum. Tezin mevcut haline yönelik birkaç öneride bulundular. Sonra sınıftan dışarı çıkarttılar beni. Birkaç dakika sonra yeniden çağırdılar ve  Özgür Hoca beni tebrik etti ve Çevre Yüksek Mühendisi olduğumu söyledi 🙂

Sunumdan sonra hep birlikte epey güzel zaman geçirdik ve tüm hocalarıma teşekkür edip vedalaştık.

tez

Şimdi birkaç küçük düzenleme yapıp tezin bu son halini enstitüye sunacağım. Sunduğum kopyadaki son düzeltmeleri de işleyip tezin nihai halini bastıracağım ve jürideki hocalara imzalatarak gerekli yerlere teslim edeceğim. Sonra da diplomamı alıp 1994 yılından beri devam eden eğitim öğretim hayatıma bir nokta koyacağım 🙂

Aylar Sonra Bilecik!

2013 yılı boyunca Bilecik’te kaldım. Bu süre içerisinde Şemre’yle harika vakit geçiriyorduk. Vakit buldukça Gizem de bize katılıyor, özellikle iş çıkışı yaptığımız alışverişler saatler sürüyordu. Saatler sürüyordu dediğime bakmayın, aldığımız şeyler iki muz, üç elma, bir ekmek, bir kutu süt oluyordu. Ama o kadar tadını çıkarıyorduk ki zaman su gibi akıp gidiyordu.

2014’ün başında askere gittim, ben askerdeyken, Mayıs 2014’te de Şemre gitti askere. Asker dönüşü iki hafta Bilecik’te kaldım. Daha sonra Hasan Hüseyin’le Eskişehir’e gidip gelmeye başladık. Bu süre içerisinde Şemre askerdeydi. O terhis olup döndüğünde biz aşağı yukarı bir aydır Eskişehir’e gidip geliyorduk. Böylece kardeşimle bir daha Bilecik’te vakit geçirme şansım hiç olmadı.

2014’ün son haftasında başıma gelen şu olaydan sonra, yılın ilk haftasında, Meteoroloji’nin uyarılarına da kulak asarak, Bilecik’te kalmaya karar verdim. Bu fikrimi Şemre’yle paylaştım ve çok sevindi, yerimin hazır olduğunu söyledi.

Dün gece tam 11 ay sonra ilk defa bir Bilecik akşamında dışarıda buluştuk. Nasıl da özlemişiz birbirimizi. En komik muhabbetleri yaptık, en derin düşüncelere daldık, en başarılı tespitlerimizi ortaya koyduk. Özlediğimiz buymuş. Böyle özetledi geceyi.

Şemre’nin Bilecik’te tuttuğu eve gittik sonra. Burası 1+1 ama benim sevdiğim tipte, güzel minik bir daire. Oturduk gece yarısına kadar muhabbete devam ettik. Benim yıllar boyu nasıl bir değişim gösterdiğimi özetleyen fotoğraflarıma baktık, Şemre kahkahalara boğuldu.

sabhankrasemreŞimdi bakıyorum, haberlerde altyazı olarak yarın Rusya üzerinden daha da soğuk bir hava dalgası geleceğinden bahsediliyor. Şemre de mutfaktan sesleniyor, tavuk sulu şehriye çorbası yapıyor. Yanına da tavuk kızartıyor. Yemeği yiyip bulaşığı yıkayacağız, daha sonra da mutfakta temizlik yapacağız. Askere gitmeden önce birlikte aynı eve çıkma planımız vardı. İşte şimdi, bu ev arkadaşlığının provasını yapıyoruz diyebilirim.

Bugün harika gelişmeler oldu. Sabhankra’nın yepyeni albümü Seers Memoir’in Türkiye’ye gelen 100 kopyasından 5 tanesi elime ulaştı. Hem de imzalı olarak 🙂 Bununla alakalı muhteşem bir yazı yazacağım. Az önce de grup, yıllar sonra çektiği ilk video, Against The False Gods’u yayımladı. Hatta şimdi Şemre’yle izliyoruz klibi.

Bilecik, içerdiği onca salakça şeye rağmen, pek az güzelliğiyle beni mutlu etmeyi başarıyor. Bakalım, bu hafta nasıl geçecek. Gerçi en azından ne izleyerek geçeceği biliyorum.