Tag Archives: Kültür Park

Özge ve Alper’in Düğünü!

Blogun en mutlu yazılarından birisi başlıyor!

En sevdiğimiz arkadaşlarımız, biricik dostlarımız ve kardeşlerimiz hayatlarını birleştirmeye devam ediyor. Geçen hafta sonu Antalya’da Koray ve Tuğba’yı evlendirdik. Gerçi üzerime bir pay almayayım çünkü düğüne gidemedim. Covid 19 belasının bu döneme rastlaması elbette onların suçu değil. Bu bela, muhakkak hepimizde telafi edilemez eksikliklere yol açıyor işte böyle.

Alper’le Özge’nin düğünü ise zaten bir kere ertelenmişti ve biz bir ikincisi daha olmasın diye dua ediyorduk. Koray’ın düğünün olduğu haftada Bursa’daki Covid tedbirleri daha bir sıkılaştırılınca artık pamuk ipliğine bağlıydı her şey. Düğüne birkaç gün kalmasına rağmen ne tedirginliğimiz azaldı ne de o “acaba” korkusu.

Cuma sabahı Merve ve Mert’le vedalaşıp çıktım. Öğlen Mustafa’yla buluştuk. Ertesi gün Bursa’daki düğünde çalacak olan Poly Tuner grubunun davulu ile diğer ekipmanları almak için önce grubun trompetçisi Göktuğ ile buluştuk. Daha sonra da davulcuları Hakan’la buluştuk. Hakan’la buluşmamız iyi de oldu aslında. Çünkü “Splash” isimli müzik stüdyosunu bu sayede keşfetmiş oldum.

Daha sonra grubun vokalisti Armağan’la buluşup son parça ekipmanları da alıp Mustafa’yla Bursa’ya doğru yola çıktık. Bu kadar zamandır arkadaş olmamıza rağmen Mustafa’yla ilk defa yolculuk edecektik. Başından sonuna keyifli bir yolculuktu peşinen yazmak gerekirse. Hem güldük, hem doyduk hem de yeri geldi birlikte sövdük 🙂

Bursa’ya vardığımızda önce Caner’in evine gittik. Tüm malzemeleri buraya bıraktık. Daha sonra Alperler’in eve geçtik. Burada da biraz oyalanıp dinlendikten sonra Caner ve Mustafa’yla birlikte ufak bir Bursa turuna çıktık. Ertesi gün için gerekli bazı malzemeler aldık. Daha sonra çok sevdiğim Sönmez İş Merkezi’ne, birkaç sahaf gezmek için gittik. Zaman olsa belki de bir tam gün boyunca yorulmadan, sıkılmadan gezebilirsiniz burayı. Bursa’da gitmeyi en çok sevdiğim yer burası olabilir.

Neyse burada da işlerimizi halledip eve geçtik. Evde yemek yedikten sonra gelecek misafiri beklemeye başladık. Misafir geldikten sonra ben izin istedim ve dayımların evine geçtim.

Burada gece kaldıktan sonra sabah Öner Abimle tekrar dışarı çıktık. Onun hastanede bir işi vardı. Caner ve Mustafa da beni hastaneden aldılar. Akşam düğünden sonra Caner’in evinde küçük bir parti olacaktı. Buraya çok az sayıda kişi katılacaktı. O yüzden hazırlıklara başladık. Aydınlatmaları ayarladık. Daha sonra alışverişe çıktık. Alışverişten sonra hızlıca eve döndük. Sahnede kullanılacak ekipmanları alıp salona götürdük. Ardından hemen kuaföre geçtik. Düğün işlerinizi yaparken bu kuaför sürecini çok iyi planlamanız gerekiyor. Düğün günü, diğer tüm süreçler hep bu kuaför faslının durumuna göre şekilleniyor.

Biz üzerimizi değiştirip kuaföre geldiğimizde Alper’in şortla geldiğini görünce koptuk tabi. Sonrasında gelinin çıkışını beklemeden tekrar eve geçtik. Bu arada iki gün boyunca Mustafa bir dakika durmadı. Arabayla hemen her yere koşturdu. Biz eve geçtiğimizde apartmanın kapısını Özge’nin açtığını görüp şok olduk. Meğer Alper, gelin hanımı kuaförden alıp bize yetişmiş bizim önümüze bile geçmiş.

Bir sonraki işimiz fotoğraf çekimiydi. Günler öncesinden çekim için planladığımız yere gitmek epey vakit alacağı için eve çok yakın olan Kültür Park’ı tercih ettik. Çekim önceki Finansbank ATM’si aramakla epey vakit kaybetsek de gazladık ve diğer ekibe yetiştik.

Parkta fotoğrafları çektik. Biz buradayken Ülkü ve Sercan da geldiler. Sercan’ı çok uzun zamandır görmüyordum ve epey özlemişim aslında.

Fotoğraf çekimi işi belki ayrı bir yazının konusu olabilir. Keyifliydi. Umarım sonuçlar da güzel olur. Ayrıca Sercan’ın drone çekimi de gerçekten iyiydi.

Çekimden sonra artık düğüne geçme zamanı gelmişti. Yola koyulduk. Buzz Park isimli salona yaklaşınca konvoy geleneği olarak kornalara bastık. Gelin ve damadı salona aldık. Biz gelinceye kadar salon da ufak ufak dolmaya başlamıştı. İlk olarak Merve, Ahmet, Aysun Abla ve eşini gördüm. Onlarla biraz sohbet ettikten sonra Ersan ve Emre geldiler. Bu arada Poly Tuner ekibiyle biraz muhabbet ettim. Covid-19 tedbirleri kapsamında salonda masalar mesafeli yerleştirilmişti. Düğün sahipleri de davetlilerin seçiminden etkinliğe katılımına kadar çok titiz davranmışlardı. Riski en aza indirmek amacıyla gereken tüm tedbirler alınmıştı. Her masaya dezenfektan bıraktık. Girişte ateşler ölçüldü. Gelen davetlilerden risk grubunda olanlar zaten Valilik kararıyla katılamadılar.

Düğüne Poly Tuner grubu sahne alarak başladı. Davetliler yavaş yavaş salonu doldurmaya devam ediyordu. Bu sırada, Utku ve Hazal ile Koray ve Tuğba da geldiler. Aynı masayı paylaştık. Hemen yanımızda ise Özlemler, Özgürler ve biricik kardeşimiz Sercan ile Ülkü oturdular. Nihayet saat geldiğinde Özge ve Alper salona girdiler alkışlarla. Normalde olması gereken kalabalık belki de bunun üç dört katıydı. Ancak pandemi ve bunun yarattığı endişe davetli listesini olabildiğince kısmıştı.

Pandemi kısıtlamaları nedeniyle gelin ve damat haricinde dans olmadı, halay vb. oyunlar olmadı. Zaten Poly Tuner’in seçtiği şarkılar çok iyiydi ve salonda hemen herkes mesafeli danslarıyla eşlik etti. Neredeyse hiç çocuk olmadığı için öyle pek bağırış çağırış da olmadı.

Alper, arkadaş grubumuzda hemen hepimizin düğünü için elinden gelenin fazlasını yapmıştır. Pek çoğumuzun düğününde ilk dans parçamızı çalmış, hatta sahne almış, düğün öncesi, sonrası git gel işlerinde, getir götür işlerinde kimseye sormadan çoğu işi halletmiştir. O yüzden Alper’e olan borcumuzu birazcık olsun ödeyebilmek, kardeşlik görevimizi yapmak için onun düğünü içim neler neler hayal ediyorduk. Alper’in düğününde hep birlikte sahnede olacaktık. Olmadı. Kahrolası pandemi bizi öyle vurdu ki yoğurdu üfleyerek yedik.

Nikahta pandemi kısıtlamaları nedeniyle yalnızca birer şahit kabul ettiler. Ancak yine de ben de sahnede, çiftin yanında durma imkanı yakaladım. Böylece Alper’le birbirimize şahit olmuş olduk. Alper “Evet” derken şöyle bir göz göze gelmeye çalıştım. Yıllardır beni trollediği “Ben cevabı biliyorum” esprisini belki yapar diye. Ama o da heyecanlıydı belli ki. Nikahlar böyledir. Kendinizden emin olunca hatırlaması da keyifli oluyor.

Nikah sonrasında etkinlik tamamen müzikle devam etti. Poly Tuner, Eskişehir’de çeşitli mekanlarda sahne almasının yanı sıra, esasında düğün ve diğer müzikli organizasyonlarda da çoğunlukla sahne alan bir grup. Hatta sadece Eskişehir’de değil, Alper’in düğününde olduğu gibi şehir dışında da pandemi öncesi dönemde sahne alıyorlardı. Pek çoğu arkadaşımız olmasının yanında büyük ihtimalle Eskişehir’deki en büyük grup elemanı ağına sahipler. Talep edilmesi halinde karşınıza 4-5 kişilik mütevazi bir ekip olarak da 10 kişilik koskoca bir orkestra olarak çıkabiliyorlar. Çalma listeleri ise hem pop, hem rock’n roll hem de hareketli türküler ve halk şarkılarından oluşuyor.

Düğünün sonlarına doğru Şevkiye ve Mesut ile Betül ve Tacettin de uğradılar sağ olsunlar. Saatler geçtikçe misafirler ayrılmaya başladılar. Nihayet düğünün sonunda davetlileri salondan uğurladık. Gelin ve damadımız biraz dinlendiler. O sırada biz de Mustafa’yla onları bekledik. Sabahtan beri neredeyse hiç oturmadığımızdan ikimiz de acı çekiyorduk aslında. O son içtiğimiz çay bize ilaç gibi geldi. Çaydan sonra Ankara’dan gelen misafirleri (Özge’nin akrabaları) yolcu ettik. Alper’le konuşup ayrıldık.

Caner’in evinde buluşan arkadaşları daha fazla bekletmemek için Mustafa’yla birlikte yine düştük yollara ve saat gece yarısı 🙂 Caner’in evine geldiğimizde tıpkı her ramazan yayımlanan Coca Cola reklamlarındaki gibi kalabalık ve şen şakrak bir masa bizi karşıladı. Gündüz yaptığımız aydınlatmalar o kadar hoştu ki kısa sürede yorgunluğumuzu unutup bizi bekleyen dostların arasına karıştık. Zaten bizden kısa süre sonra da Alper’le Özge geldiler. Onlar da gelince bu küçük, izole grubumuzla eğlence başladı.

Gece saat 3’ü geçiyordu ki bekçiler gelip kibarca uyardılar bizi. Bunun üzerine Mustafa sağ olsun duruma el koydu ve yavaş yavaş misafirleri yolcu etmeye başladık. Sercanlar, Özlemler, Caner’in şeker arkadaşı Betül, Emre, Utkular, Mustafa’nın “Roketçi” dediği Özge’nin arkadaşları (kızlar meteoroloji mühendisiydi bu arada), Alper’in Bursa’dan avukat arkadaşı ve iş yerinden arkadaşları falan derken giderek ortalık sessizleşti. Kadere bak ki en son yıllar önce yine bir düğünde (benim düğünde) birlikte kaldığımız Koray’la yine bu düğünde birlikte kalacaktık. Böylece Koray ve Tuğba, evliliklerinin ilk şehir dışı yatılı misafirliklerini Caner’in evinde tecrübe ettiler. Bu ikisi, Mustafa ve ben Caner’in evde alt katta kaldık.

Sabaha kahkahalarla uyandım. Geceden yanına yedek kıyafet almayan Koray’ı, altında kumaş pantolonla arka bahçenin kilitli parmaklık kapısına dayanmış halde yakaladım. Sigara içiyordu. Bu haliyle hapishanedeki mahkumlara benziyordu. Orada bir kahkaha atınca bir daha da uyumadım zaten. Saat 9’u geçiyordu hepimiz uyandık.

Gitmek için Utku ve Hazal’la haberleştik. Bu sırada Alper ve Özge geldiler bizi uğurlamak için. Onlarla da kısacık vakit geçirip Hazal’ın evine çok yakın olan sıra dışı kahvaltıcıya gittik. Burada biraz öğle yemeğinden hallice kahvaltımızı yaptıktan sonra nihayet saat 13’e doğru yola çıktık. Yolda Koray’ın tespitlerine gülmekten İnegöl’e kadar nasıl geldik hatırlamıyorum bile. Bizim grupta ben oyuncuyumdur ama en az benim kadar oyuncu biri daha varsa o da Koray’dır bana göre. Espriyi oynayarak yapar, o anı yaşatır sana. Her şakası bir başka karakterdir. İnegöl civarında özellikle Mustafa epey yorgun olduğu için kısa bir mola verip yola devam ettik.

Saat 15’i geçe Eskişehir’e girdiğimizde, ardımızda Bozcaada’ya doğru yola çıkmış çiçeği burnunda bir çift bıraktık. Onca özlem, onca hasret ve onca mutluluktan sonra her birimizin yüreğinin bir köşesi pır pır ediyordu. Yapabildiklerimizi ve yapamadıklarımızı düşündüm yol boyunca. 2008’den bir önceki gece sabaha karşı 3’e kadar yaşadıklarımız, anlattıklarımız, diğer insanlar, yıllardır anlattığım masallar, büründüğüm kimlikler, Alper’in değeri ve önemi…

Sevgili Alper ve Özge, biricik kardeşlerim ve ailem, sizlere ömür boyu mutluluklar diliyorum. Hep birlikte yaşayacağımız nice güzel ve mutlu günlerimiz olsun.

NOT: Anlattıklarımın eksiği var, fazlası yok. Unuttuğum varsa kırılmasın, küsmesin, yorum bıraksın, yazıyı hemen güncellerim.

Bursa’da da Buluştuk

Çarşamba günü Bursa‘ya gittim. Detayına fazla giremediğim bir hastalık durumu vardı. Hastane ile olan işlerimizin bittiği ve nispeten daha olumlu bir düzeye oluştuğu zaman Seval‘le ve Alper‘le buluşabilmem için uygun koşullar sağlanmış oldu.

Bir önceki gece yani çarşamba gecesi Ferhat abim ve arkadaşları ile buluştuk. Biraz gezip “Ünlülerin Çiğ Köftecisi Zeynel“den 3 porsiyon çiğ köfte yedik. İşte tam o sırada, yani çiğ köfteyi yiyip ıslak mendille elimi silerken aradı Seval. Konuşup ertesi gün buluşmak üzere sözleştik. Ertesi gün hastanede işlerimiz bittikten sonra Bursalıların “dolmuş” dediği taksidolmuşlardan birine Stadyum‘da ineceğimi söyleyerek bindim. Ancak uzaktan Zafer Plaza‘yı görünce Stadyum’u geçmiş olabileceğimizi düşünüp adama sordum. Adam da “tüh yav unuttum baya da geçtik abi” diyip Zafer Plaza’da indirdi beni. Seval’i aradım. Neyse ki zaten orada buluşacakmışız. Bir süre bekledikten sonra Seval ve Renginar geldiler. Hemen ardından Sarper arkadaşımız da geldi. Ben Sarper’le daha önce tanışmamıştım. Tanıştık. En son da Alper kardeşimiz çıktı geldi.

Tophane derler meşhurdur Bursa’da. Oraya çıktık. Bursa’nın sonsuz beton manzarasını izledik. Şehrin tam ortasında peydahlanan o anlamsız binaları Tophane’ye son çıktığımda görmemiştim. Son çıktığımda uzaktan Buttim‘in kulesi görünüyordu en yüksek bina olarak. Oysa birkaç sene içerisinde bu manzara tamamen değişmişti ve hali hazırda değişmeye de devam ediyordu. Alper’in cümlesi zaten manzarayı özetliyordu: Yeşil Bursa’nın bir tek mezarlıkları yeşil kalmış.

Tophane’den

Tophane’den sonra Yeşil Türbe‘ydi galiba, öyle bir yere doğru yola çıktık. Yolda giderken Renginar’la engin bir edebi akımlar tartışmasına girdik. Zira benim edebi akımlar konusunda backgroundum çok iyidir. Gerçi benim edebiyatın tüm dallarında backgroundum çok iyidir. Neyse, Renginar’ın da iyiymiş 🙂 Bir müddet dolanıp antika eşya satan dükkanların olduğu bir sokaktan yukarı doğru yürümeye başladık. Bu esnada hepimiz acıkmaya başlamıştık. O esnada Sarper yanımızdan ayrıldı vedalaşıp.

Bursa’da bunca yıldır gelip gittiğim halde adını duymadığım ama Bursa’nın meşhur lezzetlerinden olduğunu o gün öğrendiğim pideli köfteyi yemek üzere tamamı benzer dükkanlardan oluşan bir sokağa, Kayahan Çarşı‘sına, gittik. Burada bir dükkanın sokağa taşan masalarından birine oturduk. Renginar hariç hepimiz 1.5 pideli köfte söyledik. Bu esnada masaya koyulan turşu uzun süredir yediğim en lezetli turşu idi. O yüzden bitince bir tane daha istedik. Köfteli pide de lezzet olarak iyi bir seçim olabilirmiş onu öğrendim. Buraya arada sırada uğramakta fayda var yani. Fiyat olarak da uygun, hiç üzmüyor insanı. Yemekten sonra ikişer bardak çay içtik ve kalktık.

Yemekten sonra iyice rehavet çöken bedenlerimize biraz adrenalin pompalarsak sindirime yardımcı olur diye bir fikir ortaya attı Alper. Ben de atmış olabilirim. Neyse, karanlık sokaklardan geçip Darmstadt Caddesi boyunca ilerledik. Altıparmak‘a gelip buradan Kültür Park‘a geçtik. Kültür Park’ı görmeyeli neredeyse 6-7 sene olmuştu. Mekan çok değişmişti. Mesela fuhuş bitmişti bir kere. Ne bileyim, tipler mipler çok değişmişi. Açıkçası çok şaşırdım. Ranger‘a binelim diye çok yalvarmama rağmen binmedi bizimkiler. Biz de Crazy Dance denen o garip oyuncağa bindik. Buna daha önce de binmiştik Sercan, Merve, diğer Merve ve Burcu‘yla fena değildi. Seval’le Renginar bir kokpite sığdılar rahatça. Ancak Alper’le ben birlikte bir diğerine binince sıkışıp kaldık. Yani korumalıklar bir yana zaten sıkıştığımız için herhangi bir şekilde fırlayıp yaralanma ihtimalimiz yoktu. Alet çalışmaya başlayınca olanca ağırlığımızla bizi savurdu önce. Sonra bir çatırdama duyduk. Bu çatırdamalar senkronize olarak devam etti. Savrulduk da savrulduk. Nihayet yere inince zor bela inebildik aletten. Ama eğlenmiştik ve çakralarımız açılmıştı.

Parkın ortasında bir havuz var, bu havuzun üzerinde pedallı teknelerle dolaşılabiliyor. Buraya hemen Seval bir bilet aldı ve Alper’le beraber öne geçtik pedallara. Dümeni ele alan Alper bizi önce arkadan gelen bir tekneye çarptırdıktan sonra düzlüğe çıkarabildi. Yarım saat deliler gibi eğlendik lan! Saat 9’u geçerken dayımlara dönmek üzere araba bulabilir miyim diye bir şüphe düşmeye başladı içime.

Hep beraber bu sefer Kent Meydanı‘na gitmek üzere yola çıktık. Yolda Alper’le vedalaştık. Renginar ve Seval’le birlikte epey yol yürüdükten sonra nihayet Kent Meydanı’ndaki minibüs duraklarına ulaştık. Burada vedalaştıktan sonra beni dayımların mahalleye götürecek olan minibüse bindim.

Alperle ve Sevalle bu sene arkadaşlığımızın 6. yılını tamamlayacağız. Ancak hiçbiri ile daha önce Bursa’da bu şekilde buluşup eğlenmemiştik. Üstelik yepyeni arkadaşımız Renginar’ın da bizimle olması ve Sarper’le de tanışmış olmam bu güzel günü daha da güzel yaptı lan.

Pideli köfteyi mutlaka deneyin, hem ucuz hem lezzetli hem de muhabbeti güzel. Kültür Park’a gidince o havuzun üstündeki pedallı teknelere binin.