Tag Archives: Özgür

Müsilaj Günlükleri – 2

Çalışmanın ilk gününde elimize ulaşan excel listesindeki partnerimizle buluşmak için Taksim‘deki otelden ayrılıp kurumun Halkalı’da bulunan ek hizmet binasına gittik. Orada İstanbul İl Müdürlüğü personellerinin katılımıyla yapılan organizasyon toplantısına katıldık.

İlk gün denetiminde bize eşlik edecek olan arkadaşımız Özgür‘le tanışıp vakit kaybetmeden yola çıktık. Belki sonda söyleyeceğim bir şeyi en başta söyleyeyim. İstanbul’dan öğrendiğimiz ilk şey, yol planlaması oldu. Yani tüm bu organizasyonun da bana göre en kilit noktası güzergahların ve ekiplerin planlaması olmalıdır. Özgür, Reşat Bey, Caner ve ben yol boyunca bunu konuştuk. Programımızda yer alan ilk tesisin verilen adreste yer almaması üzerine bir sonraki tesise geçtik ve burada ilk denetim çalışmamızı yaptık.

Tüm çalışma süresince Marmara Denizi‘ni alıcı ortam olarak kullanan ve atıksu deşarjı konulu Çevre İzni’ne muhatap tüm tesisleri denetleyeceğiz. Bu durum, müsilajın birinci ve en temel sebebi olan azot ve fosfor yüklerinin kontrol altında tutulması için elzem bir uygulama.

Ekip olarak iyi bir dinamik yakalayıp işlerimizi ilk tesiste bitirdikten sonra Yeni İstanbul Havaalanı‘na ait atıksu arıtma tesisini de görme imkanımız oldu. Burada gidiş geliş İstanbul içinde acemiliğimizden dolayı biraz vakit alsa da ilk günümüzü sorunsuz bir şekilde atlattık. Özgür’e hem sıcakkanlılığı, hem de misafirperverliği için bir kere daha minnet borçluyuz.

Taksim’deki otele döndüğümüzde iyice keyfimiz kaçtı. Bunca yıldır kaldığım, gerek iş gerekse tatil için gittiğim oteller içerisinde galiba en pis ve en gürültülü olanı bu tesisti. Taksim’e olan yakınlığı bir avantaj gibi dursa da sabahlara kadar süren seslerden, sağda solda gezen tekinsiz tiplerden dolayı hiç ama hiç mutlu değildik. Neyse ki görev yapacağımız Avrupa yakasında daha uygun konumda olan başka bir otele transfer edileceğimizi öğrenince epey sevindik. Akşam kısa bir İstiklal turu atıp otele döndük. Milli maçın hayal kırıklığını Doğuş Abi’nin kral muhabbeti hafifletti.

Yasemin Hanım’la birlikte denetlediğimiz tesisler atıksu yönetimi konusunda epey ciddi yükleri sırtlayan kapsamlı ve ileri prosesli tesislerdi. Buna rağmen laboratuvar ekipleriyle pratik bir şekilde işlerimiz hallettik. Sonrası? Sonrası yine yollar yollar…

Yeni otelimize vardığımızda inanamadık! Ağaçların ortasında, tertemiz odaları olan, mis gibi kokan, sessiz sakin bir tesis. Eşyalarımı odaya bırakıp hemen aşağı indim. Çünkü Halil Abi’nin kardeşi Gürkan Abi ziyarete gelmişti. Kendisiyle bir türlü buluşamayıp nihayet İstanbul’da bir araya gelebildik 🙂 İnanılmaz keyifli, hoş sohbet bir adam. En az Halil Abi kadar da kaliteli bir adam. Üç kişilik bir ekip halinde Gürkan Abi’nin arabasına doluşup Bakırköy‘e gittik. Burada aracı hemen park edip meşhur bir yerde bir şeyler atıştırdık. Tam o sırada Cihan aradı. Nihai hedefimizi tarif ettim ve gelmesini söyledim. Cihan’ı çok özlemiştim. Aylar sonra görmek çok iyi geldi. O kısacık birkaç saatte bile dolu dolu muhabbet edebildik.

Bakırköy’de marinada bir Mado var. Gitmeyin. Menüdeki tatlıların göz doyuran büyüklüklerine aldanmayın. Dondurmaların öyle buz gibi göründüğüne bakmayın. Bir de menüden kendinize özel seçimler yapmaya çalışmayın. Çünkü gelmiyor. Dondurma istiyorsunuz mesela, garson baklava getiriyor. “Hayır ben dondurma istedim” diyorsunuz, yanlış gelen baklava gidiyor ama o beklediğiniz dondurma gelmiyor. Mesela tatlı istiyorsunuz, yanına da çay getirin, diyorsunuz. Menüdeki porsiyonla alakası bile olmayan bir tatlı geliyor ve siz ancak tatlıyı yiyip bitirdikten sonra (yaklaşık 10-15 dakika sonra) çay geliyor. Dondurma gelirse de yarısı erimiş olarak geliyor ki galiba dondurma tabağının yanında gelen pipet bunun için. Dolayısıyla Bakırköy marinadaki Mado’ya gitmeyin. Başka Madolar belki güzeldir. Mesela Eskişehir’deki Mado güzel. Gelirseniz ben sizi götürürüm.

Mado felaketi ciddi ciddi canımızı sıktığı ve muhtemelen öğlen demlenmiş haşlama çayın tadı keyfimizi ve tadımızı bozduğu için bir çay bahçesine girip “çay” sipariş ettik. Birden bardağın yanına “şlaaapp” diye düşüp üstüme başıma sıçrayan olgunlaşmış dutu fark edene kadar iyiydim. Ondan sonrası koptu.

Yeni otelimizin bahçesinde ilk defa sere serpe birkaç saat muhabbet edebildik. Daha sonra odalarımıza çekildik. Programımız yoğun. Bugün (cumartesi) çalıştık ve yarın (pazar) da çalışacağız.

Özge ve Alper’in Düğünü!

Blogun en mutlu yazılarından birisi başlıyor!

En sevdiğimiz arkadaşlarımız, biricik dostlarımız ve kardeşlerimiz hayatlarını birleştirmeye devam ediyor. Geçen hafta sonu Antalya’da Koray ve Tuğba’yı evlendirdik. Gerçi üzerime bir pay almayayım çünkü düğüne gidemedim. Covid 19 belasının bu döneme rastlaması elbette onların suçu değil. Bu bela, muhakkak hepimizde telafi edilemez eksikliklere yol açıyor işte böyle.

Alper’le Özge’nin düğünü ise zaten bir kere ertelenmişti ve biz bir ikincisi daha olmasın diye dua ediyorduk. Koray’ın düğünün olduğu haftada Bursa’daki Covid tedbirleri daha bir sıkılaştırılınca artık pamuk ipliğine bağlıydı her şey. Düğüne birkaç gün kalmasına rağmen ne tedirginliğimiz azaldı ne de o “acaba” korkusu.

Cuma sabahı Merve ve Mert’le vedalaşıp çıktım. Öğlen Mustafa’yla buluştuk. Ertesi gün Bursa’daki düğünde çalacak olan Poly Tuner grubunun davulu ile diğer ekipmanları almak için önce grubun trompetçisi Göktuğ ile buluştuk. Daha sonra da davulcuları Hakan’la buluştuk. Hakan’la buluşmamız iyi de oldu aslında. Çünkü “Splash” isimli müzik stüdyosunu bu sayede keşfetmiş oldum.

Daha sonra grubun vokalisti Armağan’la buluşup son parça ekipmanları da alıp Mustafa’yla Bursa’ya doğru yola çıktık. Bu kadar zamandır arkadaş olmamıza rağmen Mustafa’yla ilk defa yolculuk edecektik. Başından sonuna keyifli bir yolculuktu peşinen yazmak gerekirse. Hem güldük, hem doyduk hem de yeri geldi birlikte sövdük 🙂

Bursa’ya vardığımızda önce Caner’in evine gittik. Tüm malzemeleri buraya bıraktık. Daha sonra Alperler’in eve geçtik. Burada da biraz oyalanıp dinlendikten sonra Caner ve Mustafa’yla birlikte ufak bir Bursa turuna çıktık. Ertesi gün için gerekli bazı malzemeler aldık. Daha sonra çok sevdiğim Sönmez İş Merkezi’ne, birkaç sahaf gezmek için gittik. Zaman olsa belki de bir tam gün boyunca yorulmadan, sıkılmadan gezebilirsiniz burayı. Bursa’da gitmeyi en çok sevdiğim yer burası olabilir.

Neyse burada da işlerimizi halledip eve geçtik. Evde yemek yedikten sonra gelecek misafiri beklemeye başladık. Misafir geldikten sonra ben izin istedim ve dayımların evine geçtim.

Burada gece kaldıktan sonra sabah Öner Abimle tekrar dışarı çıktık. Onun hastanede bir işi vardı. Caner ve Mustafa da beni hastaneden aldılar. Akşam düğünden sonra Caner’in evinde küçük bir parti olacaktı. Buraya çok az sayıda kişi katılacaktı. O yüzden hazırlıklara başladık. Aydınlatmaları ayarladık. Daha sonra alışverişe çıktık. Alışverişten sonra hızlıca eve döndük. Sahnede kullanılacak ekipmanları alıp salona götürdük. Ardından hemen kuaföre geçtik. Düğün işlerinizi yaparken bu kuaför sürecini çok iyi planlamanız gerekiyor. Düğün günü, diğer tüm süreçler hep bu kuaför faslının durumuna göre şekilleniyor.

Biz üzerimizi değiştirip kuaföre geldiğimizde Alper’in şortla geldiğini görünce koptuk tabi. Sonrasında gelinin çıkışını beklemeden tekrar eve geçtik. Bu arada iki gün boyunca Mustafa bir dakika durmadı. Arabayla hemen her yere koşturdu. Biz eve geçtiğimizde apartmanın kapısını Özge’nin açtığını görüp şok olduk. Meğer Alper, gelin hanımı kuaförden alıp bize yetişmiş bizim önümüze bile geçmiş.

Bir sonraki işimiz fotoğraf çekimiydi. Günler öncesinden çekim için planladığımız yere gitmek epey vakit alacağı için eve çok yakın olan Kültür Park’ı tercih ettik. Çekim önceki Finansbank ATM’si aramakla epey vakit kaybetsek de gazladık ve diğer ekibe yetiştik.

Parkta fotoğrafları çektik. Biz buradayken Ülkü ve Sercan da geldiler. Sercan’ı çok uzun zamandır görmüyordum ve epey özlemişim aslında.

Fotoğraf çekimi işi belki ayrı bir yazının konusu olabilir. Keyifliydi. Umarım sonuçlar da güzel olur. Ayrıca Sercan’ın drone çekimi de gerçekten iyiydi.

Çekimden sonra artık düğüne geçme zamanı gelmişti. Yola koyulduk. Buzz Park isimli salona yaklaşınca konvoy geleneği olarak kornalara bastık. Gelin ve damadı salona aldık. Biz gelinceye kadar salon da ufak ufak dolmaya başlamıştı. İlk olarak Merve, Ahmet, Aysun Abla ve eşini gördüm. Onlarla biraz sohbet ettikten sonra Ersan ve Emre geldiler. Bu arada Poly Tuner ekibiyle biraz muhabbet ettim. Covid-19 tedbirleri kapsamında salonda masalar mesafeli yerleştirilmişti. Düğün sahipleri de davetlilerin seçiminden etkinliğe katılımına kadar çok titiz davranmışlardı. Riski en aza indirmek amacıyla gereken tüm tedbirler alınmıştı. Her masaya dezenfektan bıraktık. Girişte ateşler ölçüldü. Gelen davetlilerden risk grubunda olanlar zaten Valilik kararıyla katılamadılar.

Düğüne Poly Tuner grubu sahne alarak başladı. Davetliler yavaş yavaş salonu doldurmaya devam ediyordu. Bu sırada, Utku ve Hazal ile Koray ve Tuğba da geldiler. Aynı masayı paylaştık. Hemen yanımızda ise Özlemler, Özgürler ve biricik kardeşimiz Sercan ile Ülkü oturdular. Nihayet saat geldiğinde Özge ve Alper salona girdiler alkışlarla. Normalde olması gereken kalabalık belki de bunun üç dört katıydı. Ancak pandemi ve bunun yarattığı endişe davetli listesini olabildiğince kısmıştı.

Pandemi kısıtlamaları nedeniyle gelin ve damat haricinde dans olmadı, halay vb. oyunlar olmadı. Zaten Poly Tuner’in seçtiği şarkılar çok iyiydi ve salonda hemen herkes mesafeli danslarıyla eşlik etti. Neredeyse hiç çocuk olmadığı için öyle pek bağırış çağırış da olmadı.

Alper, arkadaş grubumuzda hemen hepimizin düğünü için elinden gelenin fazlasını yapmıştır. Pek çoğumuzun düğününde ilk dans parçamızı çalmış, hatta sahne almış, düğün öncesi, sonrası git gel işlerinde, getir götür işlerinde kimseye sormadan çoğu işi halletmiştir. O yüzden Alper’e olan borcumuzu birazcık olsun ödeyebilmek, kardeşlik görevimizi yapmak için onun düğünü içim neler neler hayal ediyorduk. Alper’in düğününde hep birlikte sahnede olacaktık. Olmadı. Kahrolası pandemi bizi öyle vurdu ki yoğurdu üfleyerek yedik.

Nikahta pandemi kısıtlamaları nedeniyle yalnızca birer şahit kabul ettiler. Ancak yine de ben de sahnede, çiftin yanında durma imkanı yakaladım. Böylece Alper’le birbirimize şahit olmuş olduk. Alper “Evet” derken şöyle bir göz göze gelmeye çalıştım. Yıllardır beni trollediği “Ben cevabı biliyorum” esprisini belki yapar diye. Ama o da heyecanlıydı belli ki. Nikahlar böyledir. Kendinizden emin olunca hatırlaması da keyifli oluyor.

Nikah sonrasında etkinlik tamamen müzikle devam etti. Poly Tuner, Eskişehir’de çeşitli mekanlarda sahne almasının yanı sıra, esasında düğün ve diğer müzikli organizasyonlarda da çoğunlukla sahne alan bir grup. Hatta sadece Eskişehir’de değil, Alper’in düğününde olduğu gibi şehir dışında da pandemi öncesi dönemde sahne alıyorlardı. Pek çoğu arkadaşımız olmasının yanında büyük ihtimalle Eskişehir’deki en büyük grup elemanı ağına sahipler. Talep edilmesi halinde karşınıza 4-5 kişilik mütevazi bir ekip olarak da 10 kişilik koskoca bir orkestra olarak çıkabiliyorlar. Çalma listeleri ise hem pop, hem rock’n roll hem de hareketli türküler ve halk şarkılarından oluşuyor.

Düğünün sonlarına doğru Şevkiye ve Mesut ile Betül ve Tacettin de uğradılar sağ olsunlar. Saatler geçtikçe misafirler ayrılmaya başladılar. Nihayet düğünün sonunda davetlileri salondan uğurladık. Gelin ve damadımız biraz dinlendiler. O sırada biz de Mustafa’yla onları bekledik. Sabahtan beri neredeyse hiç oturmadığımızdan ikimiz de acı çekiyorduk aslında. O son içtiğimiz çay bize ilaç gibi geldi. Çaydan sonra Ankara’dan gelen misafirleri (Özge’nin akrabaları) yolcu ettik. Alper’le konuşup ayrıldık.

Caner’in evinde buluşan arkadaşları daha fazla bekletmemek için Mustafa’yla birlikte yine düştük yollara ve saat gece yarısı 🙂 Caner’in evine geldiğimizde tıpkı her ramazan yayımlanan Coca Cola reklamlarındaki gibi kalabalık ve şen şakrak bir masa bizi karşıladı. Gündüz yaptığımız aydınlatmalar o kadar hoştu ki kısa sürede yorgunluğumuzu unutup bizi bekleyen dostların arasına karıştık. Zaten bizden kısa süre sonra da Alper’le Özge geldiler. Onlar da gelince bu küçük, izole grubumuzla eğlence başladı.

Gece saat 3’ü geçiyordu ki bekçiler gelip kibarca uyardılar bizi. Bunun üzerine Mustafa sağ olsun duruma el koydu ve yavaş yavaş misafirleri yolcu etmeye başladık. Sercanlar, Özlemler, Caner’in şeker arkadaşı Betül, Emre, Utkular, Mustafa’nın “Roketçi” dediği Özge’nin arkadaşları (kızlar meteoroloji mühendisiydi bu arada), Alper’in Bursa’dan avukat arkadaşı ve iş yerinden arkadaşları falan derken giderek ortalık sessizleşti. Kadere bak ki en son yıllar önce yine bir düğünde (benim düğünde) birlikte kaldığımız Koray’la yine bu düğünde birlikte kalacaktık. Böylece Koray ve Tuğba, evliliklerinin ilk şehir dışı yatılı misafirliklerini Caner’in evinde tecrübe ettiler. Bu ikisi, Mustafa ve ben Caner’in evde alt katta kaldık.

Sabaha kahkahalarla uyandım. Geceden yanına yedek kıyafet almayan Koray’ı, altında kumaş pantolonla arka bahçenin kilitli parmaklık kapısına dayanmış halde yakaladım. Sigara içiyordu. Bu haliyle hapishanedeki mahkumlara benziyordu. Orada bir kahkaha atınca bir daha da uyumadım zaten. Saat 9’u geçiyordu hepimiz uyandık.

Gitmek için Utku ve Hazal’la haberleştik. Bu sırada Alper ve Özge geldiler bizi uğurlamak için. Onlarla da kısacık vakit geçirip Hazal’ın evine çok yakın olan sıra dışı kahvaltıcıya gittik. Burada biraz öğle yemeğinden hallice kahvaltımızı yaptıktan sonra nihayet saat 13’e doğru yola çıktık. Yolda Koray’ın tespitlerine gülmekten İnegöl’e kadar nasıl geldik hatırlamıyorum bile. Bizim grupta ben oyuncuyumdur ama en az benim kadar oyuncu biri daha varsa o da Koray’dır bana göre. Espriyi oynayarak yapar, o anı yaşatır sana. Her şakası bir başka karakterdir. İnegöl civarında özellikle Mustafa epey yorgun olduğu için kısa bir mola verip yola devam ettik.

Saat 15’i geçe Eskişehir’e girdiğimizde, ardımızda Bozcaada’ya doğru yola çıkmış çiçeği burnunda bir çift bıraktık. Onca özlem, onca hasret ve onca mutluluktan sonra her birimizin yüreğinin bir köşesi pır pır ediyordu. Yapabildiklerimizi ve yapamadıklarımızı düşündüm yol boyunca. 2008’den bir önceki gece sabaha karşı 3’e kadar yaşadıklarımız, anlattıklarımız, diğer insanlar, yıllardır anlattığım masallar, büründüğüm kimlikler, Alper’in değeri ve önemi…

Sevgili Alper ve Özge, biricik kardeşlerim ve ailem, sizlere ömür boyu mutluluklar diliyorum. Hep birlikte yaşayacağımız nice güzel ve mutlu günlerimiz olsun.

NOT: Anlattıklarımın eksiği var, fazlası yok. Unuttuğum varsa kırılmasın, küsmesin, yorum bıraksın, yazıyı hemen güncellerim.

2019 Yılımın Özeti

Koskoca bir yıl geride kaldı. Olanlar bitenler ve yaşananlar hep hatıralarda kaldı. Blogun en geleneksel yazısı olan “2019 Yılımın Özeti” yazısına kavuştuk nihayet. Eh bu yazının yazılması elbette birazcık zaman alıyor. Haydi o zaman başlayalım.

2019 yılı, önceki yıla göre blogun yine aktif kaldığı bir yıl oldu. Bir önceki sene ulaştığı okuyucu ve tekil ziyaretçi sayısı -çok küçük bir farkla- neredeyse aynı. Bu yılın da en çok okunan yazısı tıpkı geçen sene olduğu gibi “İyi Bir Münazara İçin İpuçları” isimli yazı oldu. Daha sonra “Gillette Tıraş Bıçakları Kullanıcı Deneyimleri” isimli yazı ve tam sekiz yıl önce yazdığım “Diski Kullanabilmeniz İçin Önce Biçimlendirmeniz Gerekiyor Hatası Çözümü” isimli yazılar giriyor sıralamaya. Bu sene Gillette tıraş bıçakları için yeni bir yazı daha yazmayı düşünüyorum. Böylece eski yazıyı da güncellemiş olacağım. 2019 yılında yazdığım ve en çok okunan yazım ise Şef Musa Göçmen‘in muhteşem bir gece yaşattığı “Senforock Eskişehir – Şef Musa Göçmen” isimli yazım oldu. Özellikle Musa Hoca’nın da takdirini aldığım için çok mutlu olmuştum. Bloga ülkemizden sonra en çok okuyucu ABD, Çin ve Almanya’dan gelmiş. Blogun en çok tıklanan görseli müthiş alerji ilacım Levmont’un kutusu, Keşan’daki acemi birliğimin fotoğrafı ve Legolas’ın posteri olmuş. Bloga Google’dan sonra en çok ziyaretçiyi sırasıyla Facebook, Twitter, LinkedIn ve Instagram göndermiş.

Geride bıraktığımız yıl içerisinde bloga toplamda 68 tane yazı yazmışım. Bu sayı bir önceki yıla göre daha fazla. Yazılar belki ay ortalaması olarak az olabilir ancak önceki senelere göre içerikler kesinlikle daha dolu ve zengin. Yazılar biraz daha uzun ancak bir konu üzerine en kapsamlı olacak şekilde yazdım. Şimdi ay ay neler yaptığıma bakalım.

Ocak 2019:

ezgif-5-1424cc83d984

Hayatımda yaptığım en güzel .gif

senforock-2019115172424Bu ay toplam 4 yazı yazmışım. Bunlardan ilk bir önceki yılın özet yazısı olmuş. Onu geçiyorum. Bu ayın en önemli olayı doktora yeterlik sınavını vermem oldu. Yıla müthiş bir başlangıç oldu. Gerçi sizi bilmem ama benim için nedense yıllardır Ocak ayı hep Aralık ayının gölgesinde kalır. Yıl sanki Şubat’la başlıyor gibi gelir.

senforock04

Şubat 2019:

labklar02Tam 7 yazı yazarak güzel ve verimli bir ay geçirmişim. Siyatik ağrılarıyla tanıştığım (ve halen de zaman zaman yaşadığım) bir aydı. Kışın ardından bahar çok güzel geldi.

dreamiskaset

Mart 2019:

Okumaya devam et

Şile Ağva Kerpe Kefken Gezisi

Şu yazımda anlattığım düğün macerasından sonra, dönüş yolunu biraz daha eğlenceli hale getirmek niyetindeydik. Düğünün ertesi sabahı erkenden yola çıktık. Hedefimiz sırasıyla Şile, Ağva, Kerpe ve Kefken‘e gitmekti.

Gittiğimiz düğünün gerçekleştiği Tekirdağ‘dan İstanbul‘a dönüşümüz çok problemsiz oldu. İstanbul’da ise köprü trafiğine takıldık. Bakım çalışması nedeniyle müthiş bir yoğunluk vardı. Planımız şu şekildeydi. Önce Şile’ye uğrayacak, ilçe merkezinde biraz dolaşacaktık. Sonra Ağva’ya uğrayacak, eğer denizi ve plajı beğenirsek biraz denize girecektik. Daha sonra o gece konaklayacağımız Kerpe’ye geçecektik. Ertesi gün ise Kefken’e uğrayıp buradan Ceyhun‘u geri İstanbul’a uğurlayıp biz yola devam edecektik.

kefkenmap

Rotamız

Böylece üç araçlık bir konvoy olarak yola çıktık. Elbette İstanbul’da, o trafikte bunu yapmak fazlasıyla zor bir olaydı. Arabanın yakıtı da azalınca Alper, Koray, Merve ve benden oluşan ekibimizle bir istasyona girdik. Burada hem yakıt aldık hem de bozulan sinyallerden birini tamir ettik. Tam hareket edecektik ki Alper’in telefonunun olmadığını fark ettik! Arabanın altını üstüne getirmemize rağmen telefon çıkmadı. Defalarca aradık, telefon çalmasına rağmen ne biz sesini duyduk, ne de bir başkası cevap verdi. Galiba yolculuğumuzun ilk hırsızlık olayıyla karşı karşıyaydık. İstasyondaki çalışanlardan yardım istedik. Alper, araçtan inmeden telefonuyla oynadığını çok iyi hatırlıyordu. Galiba yakıt alıp lavaboya gittiğimiz sırada birileri aldı diye düşünmeye başladık. Son çare olarak kameralara bakmaya karar verdik. Tam o anda aracın ön kısmında göğsün üstünde telefonu gördüm. Beyefendi, telefonu tamamen sessize alıp oraya bırakmış ve unutmuş. O kısım da camın en önüne denk geldiği için görememişiz.

sile01sile02

Böylece hırsızlık heyecanımızı yatıştırıp yol devam ettik. Geldik çıktık Şile’ye. Özgür bize öncülük etti. Girdik Şile’ye. Lan bomboş bir yer. Denizin içerisinde birkaç güzel kayalık ve bir burçtan başka bir şey yoktu. Okumaya devam et

Ülkü ve Sercan’ın Düğünü

sercono02

Söz konusu Sercan olduğunda akan sular duruyor elbette. Bu bloga her yıl bir başka dostumuzun, kardeşimizin düğün haberini yazıyorum. Yaşıtlarımızın, okul arkadaşlarımızın hemen hepsi birer ikişer evlenmeye, evli olanlar da çocuk sahibi olmaya başladılar. Tüm bu kalabalık grup içerisinde Sercan’ın yeri çok ayrıdır. Blogun, çok az sayıdaki “Çok Yazarlı” yazılarından birisine daha hoş geldin sevgili okur. Düğün şimdi başlıyor.

Sercan, belki de birkaç sene önce evleneceğine kendisi bile şüpheyle bakarken hayatının aşkını buluverdi. Olaylar çok hızlı gelişti. Bizler daha Ülkü‘yü birkaç kere görebilmişken ve hatta hala tanışmamış olanlar varken, Sercan davetiyeyi yollayıverdi Whatsapp‘tan!

Okumaya devam et

Antalya – Bilecik – Özgür’ün Düğünü

Geçen hafta, belki de çok uzun süredir peş peşe gelen bir yoğunluğun ardından, küçük bir mola verebilmek için elime geçen en iyi fırsattı sevgili okur. Hizmet içi eğitimlerin değişmez adresinde, Antalya‘daydım. Hafta bitene kadar da orada kaldım.

Atıksu arıtma tesislerinin nihai çıkış noktaları olan, arıtılmış atıksuların deşarj noktalarına SAİS adı verilen, sürekli izleme sistemleri kurulması gerekiyor. Bununla ilgili bir mevzuat, bu süreçle ilgili bilinmesi gereken bazı teknik meseleler var. Yapılan eğitim bunlara yönelikti. 22 Nisan’ı 23 Nisan’a bağlayan gece yola çıktım. Antalya’ya gece gitmek kadar keyifli bir şey yok. Özellikle yola çıkacağım gün, akşam üzeri ayranları içmeye başlıyorum. Böylece gece yarısı bindiğim otobüste koltuğa oturunca uykuya dalabiliyorum. O gece de öyle oldu. Gece 00.30’da bindim otobüse. Sabah 07.00 civarı gözümü Antalya Otogarı‘nda açtım. Hemen karşıdaki Kamil Koç şehir içi servisine bindim. Lara‘ya giden servisin son durağı olan Güzeloba‘da inip taksiye bindim. Böylece saat 08.30 civarı kalacağımız otele geldim.

antalya0419

Bu otele yıllar önce, başka bir eğitim kapsamında da gelmiştim. Aradan geçen yıllarda otel fiziksel olarak epey yıpranmış, eskimişti. Ben sabah erken saatte otele geldiğimde, çalıştığım kurumdan henüz kimse gelmemişti. Sağ olsunlar, resepsiyondan bana odamı verdiler hemen. Eşyalarımı bırakıp kahvaltıya geçtim. Öğleden sonra da Bilecik‘ten oda arkadaşım Olgun geldi. Olgun’la beraber yıllardır hiç yapmadığım bir şey yaptım  ve denize gittim! Bizi görmeliydin 🙂 Koşarak denize girdik, sonra hiç bozuntuya vermeyip koşarak denizden çıktık. Buz gibiydi su! Dayanamadık yüzmeye. Günün geri kalan kısmı, nispeten boş olan otelin havuzunda geçti. Eğitim ertesi gün başlayacağı için asıl yoğunluk akşam saatlerinde oluyordu. İnsanlar o saatlerde geliyorlardı.

Eğitimin ilk günü sabah 08.00’de kalktık. Eğitim, sonra yemek ve sonra tekrar eğitimden oluşan bir programdan sonra ilk gün bitti. Biz de vaktimizi yine otelin imkanlarından ki bu sefer çok daha kalabalık bir şekilde, faydalanarak geçirdik. Eskişehir’den birlikte geldiğimiz Hülya Hanım‘la birlikte vakit geçirdik. Sonra Olgun bizi otelin etkinliğine çağırdı. Etkinlikten sonra da gün bitti zaten.

İkinci gün bir teknik gezi vardı. Sabahtan Hülya Hanım, öğleden sonra da Olgun ve ben katıldık bu geziye. Akşam hiçbir şey yapmadan, Galatasaray maçını izledik. Sonra da uyudum. Cuma günü eğitimin son günüydü, sınav vardı. Sınavdan sonra otogar için transferi bekledik. Transfer hareket saatine bir saat kalaydı. Başta bir tereddüt ettik acaba yetişecek miyiz diye. Ancak çok rahat bir şekilde yetiştik. Bu arada haberiniz olsun, Antalya’da otellerden kalkan transfer araçları Otogarın içine giremiyor. Yasak.

pacificrimSaat 13.00’te yine Kamil Koç’un Bursa otobüsüne bindik. Gündüz yapılan uzun yolculuklar inanılmaz sıkıcı oluyor malum. Harry Potter ve Melez Prens ile Pacific Rim isimli filmleri izledim. Bu arada, otobüsün lastiklerine bir şeyler oldu. Bir yarım saat tamiratla gitti. Bir de kırk beş dakikalık mola verdik. Yetmedi bir de Seyitgazi ilçesinin Kırka Mahallesi’nde 15 dakikalık bir ihtiyaç molası verdik. Böyle dura dura saat 20.00 civarında Eskişehir’e ulaştık. Dönüş yolunu saymazsak, otelde geçirdiğim zamana göre galiba hayatımın en keyifli Antalya iki Antalya eğitiminden birisiydi. (Diğeri çok daha unutulmazdı.)

O akşam evde, yorgunluktan bayılmış bir halde geçti. Öylece oturduk. Ertesi sabah yine erkenden, bu sefer de Bilecik’e gitmek için yola çıktım. Çünkü canımız İsmail Abimizin  biricik oğlu, Özgür kardeşimizin düğünü vardı! Ve bu, neredeyse bir buçuk yıldır görmediğim Bilecikli dostları görmek için harika bir fırsattı. Eskişehir Otogar’da, Bilecik’e ekspres olarak giden minibüsler var. Saat 09.00’da hareket edecek olan araca, Bahri ve kendim için bilet aldım. Bilecik’e birlikte gitme planını haftalar öncesinden Bahri’yle yapmıştık. Planımız tıkır tıkır işledi ve saat 10.15 civarında, Bilecik’te can dostum Şemre bizi karşıladı. Herifi aylardır görmemenin verdiği özlemle epey bir kucaklaştık. Sonra kahvaltıya gittik.

bilecik0419

Bilecik nasıl? Bilecik aynı. Ufak tefek değişen yerler var. Ama aynı. Zaten bir buçuk yılda ne kadar değişebilir? Kahvaltıdan sonra lojmana gittik. Kurumun bahçesindeydi lojmanlar. Orada Yasin, Hamdullah Abi ve Ramazan‘la karşılaştık. Yakın arkadaşların zillerine bastım. Şanssızlığıma evde yoktular. Evde olan Talat Bey‘le görüştük.

Sonra düğüne geçtik. Düğünde birkaç kişi hariç, dairedeki tüm arkadaşlar katılmışlardı. Gerçekten, herkesi bir arada iş stresinden uzakta görmenin en iyi yolu buydu sanırım: Düğünler. Bir türlü tanışma fırsatı bulamadığım İl Müdürüyle de tanıştım. Yeşim Hanım tanıştırdı bizi. Sonrasında Özgür’le ve gelin hanımla selamlaştık takı merasiminde 🙂

ozgurdugun

Şansımıza Muhsin de aynı gün Eskişehir’e dönecekmiş. Düğünde biraz daha vakit geçirdik. Çıkmadan önce Özgür ve Sinem‘in yanına gidip biraz sohbet ettim. Fotoğraf çekindik. Mehmet de oradaydı. Onunla da konuştuk. Daha sonra mutluluklar dileyip Muhsin, Bahri ve ben birlikte Eskişehir’e doğru yola çıktık. Sağ olsun Muhsin bizi çabucak getirdi. İtiraf ediyorum, Bilecik’te geçirdiğim birkaç saat yetmedi bana. Galiba ben de özlemişim şehri biraz. Aylardır bir türlü görüşemediğim Emre kardeşimle yine doyamadık sohbetlere…

Bilecik’teki dostlara buradan selamlar, değerli kardeşim Özgür’e de ömür boyu mutluluklar dilerim.

Yazın Son Parlak Gecesi

roadmoonBayram tatilinin son günü Ankara’da Gölbaşı’ndaydık Alper ve Koray’la. Bir kere daha hatırlattı kendini ölüm bir bayramın ardına. Arkadaşımız Özgür, elim bir trafik kazasında babasını kaybetti. Babasının cenaze töreni için düştük yollara. Özgür’e bir nebze olsun destek olabilmek için. Mekânı cennet olsun Sadık Amca’nın.

Dönüş yolu sessiz oldu. Geride kalan günlerin yorgunluğuydu belki de bilmiyorum. Hava iyice kararmıştı. Karşı şerit ışıl ışıldı. İlginçtir, biz kendi yolumuzda o aydınlığı göremiyorduk. Herkes dönüyordu. Ancak, sanki bir tek biz ayrılıyorduk. Gökyüzünde altuni bir dolunay vardı. Ardımızda kalıyordu, görebilmek için aynaya bakıyordum sürekli. Koray’ın gözü yolda, Alper ise kim bilir kaçıncı uykusunda…

Gölbaşı Mezarlığı, beni çok etkiledi. Sarstı hatta. Bembeyaz bir anıt gördük. Mezar ama sanki bir anıt gibi inşa edilmişti. Gencecik göçmüş bir doktora ait mezarda yazıyordu: “Her sabah ‘Gün Doğudan’ doğacak… Yeniden uyanmak ve mahşer budur işte”. Uzun bir şiirin en yaralayan dizeleri. Senin varlığını da en çok ölümle hatırlıyorum artık. Kendimi bu karşı konulmaz fanteziye kaptırdım. Bazen tek bir gece, bazen bütün bir ay düşünüyorum. Kavuşmak bazen sadece “bu yolla” olabiliyor.

Yaz bitti. Yüreğimde senin tohumlarının yeşerdiği o sıcak, bunaltıcı günler geride kalacak artık. Ve artık, tohumların kök salacağı, yüreğime dolanacağı aylar başlıyor. Sonbahar geliyor. Ah râz, bilmiyorsun ben ne haldeyim.

Bu Dolunay hüzünlüyüm. Şu son gördüklerim beni derinden sarstı. Derinden gelen darbenin sarsıntısı yüzeye nasıl vurur bilirsin. Geç gelir belki ama kıyametler kopar. Bir zamanlar, o yönüne nasıl da hayrandım. Sessizce ağlardın. Gökyüzünde. Yalnız başına, gök yatağına uzanıp ağlardın. Yüreğim yanardı. İzlemekten başka ne yapabilir ki insanoğlu? Yirmi on üçte başladı her şey ve artık şunu biliyorum, bir dolunayda öleceğim. Sen nereye gidersen git.

“Yokluğun cehennemin öbür adıdır, Üşüyorum, kapama gözlerini.”

Sercan’lı Bir Haftasonu

En son Kasım’ın sonunda, düğündeyken görüşmüştük Sercan‘la. O günden bugüne de işten güçten aşktan, bir türlü görüşme fırsatı bulamamıştık. Geçen hafta, 23 Nisan’ın perşembeye denk gelmesini bilen Sercan’ın şirketi, cumayı da bağlayarak dört günlük bir boşluk yaratmış çalışanlarına. İşte bu boşluğa sığmaya çalışan Sercan’ımız, kendisi birazcık şişmandır, Eskişehir’e gelmeye karar vermiş.

Tekirdağ‘dan önce Ankara’ya geçmiş uçakla. Sonra da 23 Nisan akşamı nihayet Eskişehir’e gelmiş. Ertesi gün işe gideceğim için geldiği akşam aramadı Sercan. Ancak 24 Nisan akşamı işten döndükten kısa bir süre sonra Alper aradı koordinatları verdi ve nihayet Sercan’la aylar sonra buluşmak üzere çarşıya çıktık.

sercono02Adalar’daki uğrak mekanımız olan Sağlık Pide‘de buluştuk, karşımızda kalabalık bir ekip vardı: Sercan’la birlikte Alper, Koray, Özgür ve Özlem de vardı. Merve‘yle bu ekibin yanına dahil olduk. Sercan’a bir önceki gün gelmesinden dolayı epey sövdüm. Sonra tabi sohbettir muhabbettir derken kızgınlıklar unutuldu, hancıya şarap ve kuzu butları söylendi, kurta da kemirmesi için kemik söyledi Sercan.

triviaYemekten sonra kendimizi bilmez bir halde Espark‘ın yanındaki Kahve Diyarı‘na geçtik. Burada saatlerce oturduk, gülüştük. Bir diğer kardeşimiz Volkan‘ı da aradık, çıktı geldi hemen. Volkan gelmeden önce Alper’le Trivia Crack oynadık. Ben yendim. Sonra Volkan gelince Alper ve Volkan birlikte oldular ve beni yendiler. Ama şansları da yardım etti. Bana şans “hiç” yardım etmedi.

Gece saat ona doğru biz kalktık ve eve geçtik; Sercan, Alper, Koray, Volkan ve ekibin geri kalanı (aslında ben ve Merve hariç diğerleri) eğlenceye devam etmişler. Acayip eğlenmişler. Bunu da ertesi gün saat sabah 10’u biraz geçe gittiğimiz toplu kahvaltıda öğrendik. Evet, yine en son Sercan’layken toplu bir kahvaltı yapmıştık. Hatta o zaman Seval de vardı, ah canım benim. Onu da andık.

Kahvaltıdan sonra beklenen oldu ve bizim eve geçtik. Sercan ve Koray, Sercan’ın bir önceki gece feneri söndürdüğü yerden eşyalarını alıp bize geçtiler. Öncesinde biz de Alper’lere gidip Caner‘in klarnetini aldık. Sonra bize geçip klarnet gitar, fife gitar, melodika gitar, melodika fife ve bilimum enstrümanlarla eğlenmeye başladık. Sercan ve Koray geldikten kısa bir süre sonra aklıma bir fikir geldi: Stüdyoya gitmek!

sercono01Yarım saat içerisinde hazırlığımızı yaptık ve stüdyoya geldik. Biraz bekledikten sonra stüdyoya girdik ve eğlenceli bir stüdyo oldu. “Öyle dertli dertli bakma, gören olmaz, duyan olmaz” dedi Koray. Stüdyodan sonra Koray yanımızdan ayrıldı.

Biz de Alper ve Sercan’la birlikte yeniden bizim eve geçtik. Gece Sercan ve Alper bizde kalacaktı. Geçenlerde Merve’nin bana aldığı mezuniyet hediyesini görünce Alper’in tüm ilgisi alakası buna kaydı. Şimdi bu hediyenin ne olduğunu söylemiyorum. Çünkü yakında bununla da ilgili bir yazı yazacağım. Alper, Sercan ve ben, oturup bu hediyeyle uğraştık. Epey de iyi iş çıkardık.

Uzun süredir vakit bulup da film izleyemiyorduk. Alper’in tavsiyesiyle “Gone Girl“ü izlemeye başladık. Allah belasını versin, o ne biçim bir sondu lan öyle? Film çok iyi ilerliyor, ilerliyor, sizi ekranın başına kitliyor. Ancak öyle bir sonla bitiyor ki anlatamam. Evet, anlatmayacağım. İzleyin görün.

Ertesi sabah saat on bire doğru uyandık. Özlem ve Koray’a haber verdik. Sercan öğlen iki buçukta Ankara’ya geçecekti. Daha önce hiç gitmediğim bir mekana, Madame Teras Cafe Bistro‘ya kahvaltıya gittik. Burada açık büfe kahvaltı servisi vardı. Haftaiçinde madamserpme kahvaltı da aoluyormuş ancak haftasonu sadece açık büfe varmış. Eskişehir’in tüm kalantorları da buradaydı. Kapıda park etmiş halde onlarca biemdabılyular, audiler vardı. Bunların arasına Alper’in efsane Flash Gordon‘ını park ettik.

Kahvaltı epey uzun sürdü. Bir kahvaltı süresi kadar da sofrada muhabbet ettik. Saat ikiye doğru yine topluca, bu sefer Otogar’a doğru yola çıktık. Yolda biz askerlik muhabbeti yaptıkça Alper müziğin sesini arttırdı.

sercono03Nihayet bu hareketli ve eğlenceli hafta sonumuzun sebebi, Sercanımızı yolcu ettik. Sercan’ı yolcu ettikten sonra Alper bir krallık yapıp bizi Batıkent’e bıraktı. Çünkü amcamlar Eskişehir’e gelmişlerdi.

Amcamlarla da bir süre oturup sohbet ettikten sonra, onları da Bursa’ya yolcu ettik ve her güzel şey gibi, haftasonu bitmiş oldu.

despic

Coffinfeeder Distro İle Süper Alışveriş – 2

Bir önceki yazımda bahsetmiştim sizlere bu distro’dan. Bursa’dan Özgür isminde bir arkadaşımızın kendi imkanları ile sürdürdüğü bir oluşum bu. Türkiye’de çok kemik ve sınırlı bir kitleye daha çok hitap eden grupların albüm ve materyallerini satıyor. Sadece bu tip grupların değil, bilinen grupların da albümlerini çok iyi fiyatlara bulabiliyorsunuz sitesini incelerseniz.

Branch Davidian + GRG Split

Özgür’le arkadaşlığımız giderek samimileştiğinden geçmiş doğum günüm hatrına bir kıyak yapmak sağolsun. Türkiye’de sadece Özgür’de bulabileceğiniz 45’lik plaklardan 3 tanesini bana yollamış. Ülkemizdeki mevcut distrolardan plak satan da sadece Özgür’dür bu arada.

Number 9 Hard + Antiseptic Split

Coffinfeeder ile alışveriş yapmak son derece kolay ve güvenli. Kredi kartınız olmasına gerek yok. İster PTT’den havale yapın isterseniz de Ziraat Bankası’ndan Özgür’ün hesabına yatırın ücreti. Üstelik 10 lira üzeri alışverişlerde kargo da almıyor. Aldığınız ürünlerin yanına koyduğu hediyeler de cabası.

FanZui Xianh Fa + SS20 Split

FanZui Xianh Fa + SS20 Split

Kendisine farklı bir arşiv oluşturmak isteyenler için Coffinfeeder Distro iyi bir seçim olabilir. Bir göz atmanızda fayda var.

www.coffinfeederdistro.com

Yakup Kardeşimiz Anadolu Haber’de!

Anadolu Haber‘in bu haftaki sayısında (567. sayı) “Öğrenci Görüşleri” kısmında Fen Fakültesi öğrencilerine sormuşlar: “Türkiye’de bilime gereken önem veriliyor mu?” diye. Şimdi Fen Fakültesi‘nde çok fazla arkadaşım olduğundan sayfada tanıdığım 3 kişi vardı. Bunlardan ikisi Yakup‘la Özgür, diğeri ise bizim Sercan’ın arkadaşı olduğunu bildiğim Duygu isimli arkadaştı. Şimdi arkadaşların soruya verdiği cevapları paylaşıyorum. Özellikle Yakup’un cevabını beğendiğimi belirtmeliyim 🙂 Bu haftaki sayıdan 2 tane aldım. Birisini Yakup’a imzalatacağım.

Yakup Afacan
Duygu Yüce
Özgür Öztürk