Tag Archives: Katık

Extreme Metal Party 3 – 11 Haziran 2011 Kocaeli

Konser Afişi

11 Haziran Cumartesi günü sabahın bir köründe buluştum Yağız, Ender, Ufuk ve Ağrı’dan gelen Kabus grubu basçısı Emin ve arkadaşıyla. İki grup, Godspel ve Kabus, Kocaeli’ye gitmek üzere aynı tren ve aynı vagonda yolculuk edecektik. Kocaeli’de düzenlenen Extreme Metal Party 3’de Godspel de sahne alacaktı ki bu sahne grubumuzun şehir dışındaki ilk sahnesiydi. Gar’a gittiğimizde Onur ve Anıl da dahil oldu bize.

Trene yerleştik. Ufukla birlikte oturdum. Arkamızda Ender’le Yağız oturdular. Yağız doğrudan uyumaya başladı. Hemen önümde Kabus’un davulcusu Yusuf Selim ve bir arkadaş daha oturuyordu. Yan taraftaki tekli koltuklara da Onur ve Anıl oturdular. Bu halde yaklaşık 4.5 saat süren bir tren yolculuğuna başladık. Gündüz bir yere gitmek çok zevkli. Özellikle tren de inanılmaz zevkli. Kocaeli’ye gidene kadar da para harcadık sevgili okur. Erik aldı, simit ayran aldık, gazete, pişmaniye derken habire yedik anlayacağın.

İzmit Garı’nda indiğimizde bizi karşılamaya gelen ikisi bayan üç genç arkadaş gördük. Aramızdaki süperstar Ozan olduğundan bunlar direk Ozan’la muhatap oldular 🙂 Bu arada bu konserimizi de Ozan’ın sayesinde ayarladık. Bu açıdan bir teşekkür borçluyuz kendisine.

Gideceğimiz yer yürüme mesafesindeydi. Yaklaşık 10 dakika yürüyüp Medusa Stüdyosu’nda geldik. (Adını yanlış yazmış da olabilirim.) Burası epey kalabalıktı. Burada Heretic Soul grubundan Sarp’ı ve basçılarını gördüm. Erhan’ı sordum, gelmeyecekmiş o gün. İçeri çok kalabalıktı dediğim gibi. Hatta iki tane rapçi bile vardı anlayamadığım bir biçimde. Bu mekana eşyalarımızı bırakıp (enstrümanlarımızı değil) yemek yemek üzere bir zamanlar Eskişehir’de de bir zamanlar var olan Katık isimli mekana gittik. Bu dürüm tavuk dönerler zaten artık metal konserlerinin resmi yiyeceği oldu. Yemek yiyip hesabı da ödeyip çıktık. Sonra konserin yapılacağı bar’a gittik. Burası tam da tahmin ettiğimiz üzere küçücük, kutu gibi bir yerdi. Üstelik bara gittiğimizde sırtımızda ekipmanla uzun süre kapıda bekledik. İçeri kimse alınmadı. Sonra Emin ve ben biraz söylendik falan da ekipmanlarımızı alıp en üst kata çıkabileceğimizi söylediler. Zom Bar isimli bu bar, esasen küçük sevimli bir yerdi. Ancak çok ufaktı ve bence bir metal konseri için çok da uygun değildi.

Konser için tam 8 grup çağırılmıştı ki bence bu sayı çok fazlaydı. Ses sisteminin bu kadar yükü kaldırıp kaldıramayacağı konusunda ciddi endişelerim vardı.

Konserler başlayana kadar üst katta, manzarası kötü bir terasta (şaka yapıyorum), beklemeye başladım. Kaç aydır Eskişehir’de olmasına ve Yağızlar’la takılmasına rağmen bir türlü konuşamadığım Ozan ile de işte o saatlerde muhabbet ettim. İran’daki hayatından falan bahsetti. Sonra aşağı indik zira konser başlayacaktı.

İlk grup Pure To Black, bayan vokal kullanıyordu ancak açıkçası pek başarılı bulmadım. Grubun daha alacağı çok yol var. Ancak grubun solo ve hatta ritim gitaristi Yiğit, grubun tamamen dışında inanılmaz bir performans ve ustalık sergiledi. Sonradan konuşunca gerçekten de bu arkadaşın profesyonele yakın bir şekilde bu işi yaptığını öğrendim.

Bu gruptan sonra sahneye çıkan grup Monogram talihsiz bir gruptu. Son parçalarında gitaristlerinin gitarı devre dışı kaldı. Grup üyeleri göründüğü kadarıyla yaşça da küçük arkadaşlardı. Kendi arkadaşları vardı sahne önünde, çaldılar ve moralleri bozuk bir şekilde indiler.

Daha sonra beyaz tenli bir eleman çıktı sahneye. Bu galiba organizasyondan bir arkadaştı. Salak gibi adını sormayı unuttum. Keşke sorsaydım çünkü anonsları bu arkadaş yaptı hep. Neyse ben bu yazının devamında kendisine anonsçu diyeyim bari. Hatta bu konserle ilgili kendisi de bir yorum yazmış şurada.

Anonsçu sahneye çıkıp “İstanbul’dan gelecek Veins of Violence grubu burada mı?” diye sordu. Ben bu soruya anlama veremedim. Herhalde elemanlar geldiler sağda solda bir yerde içiyorlar diye düşündüm. Meğer o grup hiç Kocaeli’ye gelmemiş ve o ana kadar kimse de fark etmemiş. Bizim organizasyonu düşündük hep beraber, gülümsedik sadece. Yağız’ın gözünden bir damla yaş süzüldü.

3. grup gelmeyince, 4. grup çıktı sahneye. Life Comes In Many Forms isimli bu oluşum iki Heretic Soul elemanı ile diğer 3 farklı arkadaşın bir araya gelerek oluşturduğu bir grup. Metalcore tarzında müzik yapıyorlar. Parçalarda acayip melankolik ögeler var. Beğendim yani. Takdir de ettim ayrıca. Bu arada davulcuları solak.

Vee sıra bize geldi. Godspel’imiz yavaş yavaş hazırlanmaya başladı. Hemen geçen konserde yaptırdığımız davul sticker’ı ile afişimizi astık insanlar kim olduğumuzu görsün diye. Sonra yerleştiler sahneye. Sahne inanılmaz küçük olduğu için önce Ender’i yukarı, davulun kenarındaki boşluğa yerleştirmeyi düşündük. Sonra sıkış tepiş de olsa herkesi sığdırdık sahneye. Bağlantılar yapıldı ve Godspel başladı çalmaya. Çalmaya başlayınca o ana kadar alakasız tepkiler veren seyircilerin hepsi şoke oldu. Anlaşılan iyi müzik yapıyorduk ki sahnenin önü bir anda doldu ve karıştı 🙂

Godspel sahnedeyken ben de videolarını ve fotoğraflarını çektim elimden geldiği kadar. Sonuçta benimki de 10 MP dijital bir fotoğraf makinesiydi, o sebepten dolayı fotoğrafların çoğu tırt oldu sevgili okur, affet. Grubun en sevdiğim şarkısı “Stairway To Hell” de film iyice koptu. Belime bir dirsek yedim yine.

Grubun ön dörtlüsü bence iyiydi. Anıl aralarda sözleri söylemektense kafa sallamayı tercih etti. Ender’le grubun aşırı yakışıklı olduğu kadar çekici de olan diğer gitaristi ki cümle alem kendisini Yağız diye tanır performans olarak çok iyiydi. Ufuk kardeşimin de hakkını vereyim ki Testament çaldıklarında (grup tek bir cover çaldı) back vokalleri inanılmaz gazdı. Ancak bence o gün grubun en iyisi Japonya’dan paraya kıyıp getirdiğimiz davulcumuz Onur’du. Aferin Japon. Aşağıda Stairway To Hell parçasının çok küçük bir kısmı yer alıyor. Neden peki çok küçük bir kısmı? Zira diğer büyük kısmında dayanamayıp headbang yaptım.

Godspel sahneden indiğinde Anıl acayip gaza geldi ve underground bir efsane olacak “Siz bizi azdırdınız Allah’ta sizi azdırsın” diye bağırdı. Ben içimden tövbe tövbe dedim, ayağımı da havaya kaldırdım. Ancak beni asıl mutlu eden izleyenlerden birisinin “Godspel bitirdi beyler, konser dağılsın” cümlesi oldu. Yaklaşık 40 dakika süren sahneden sonra acayip mutlu bir şekilde diğer grupları dinlemek üzere indik sahneden.

Bizden sonra organizatörün davul çaldığı ve Kocaeli’nin en eski deathcore gruplarından tam 1.5 yıldır (yanlış da duymuş olabilirim) müzik yapıyorlar diye anons edilen Chapel çıktı. Tarzın sevenleri için iyi bir grup olabilir ancak ben pek sevemedim ne yalan söyleyeyim. Millet epey coştu bu grupta da.

Bu gruptan sonra benim çok sevdiğim bir grup olan Chopstick Suicide hazırlandı sahneye çıkmak için. Bu grubu taa şu yazımı yazdığım gün dinlemiştim. O günden bugüne bir albüm ve bir EP yayınlamışlar, vokalist almışlardı gruba. O sebepten merakla beklemeye başladım. Grubun gitaristi ile de biraz sohbet ettim. Derken vakit geldi ve Chopstick Suicide çıktı sahneye. Mükemmeldiler. Gerçekten çok iyiydiler. Hep yeni parçaları çaldılar. Yeni EP’deki iki parçayı da çaldılar. En son parçaları ise Recycle Your People EP’sinden Trapped Between Dimensions oldu. Vokalistleri acayip enerjik, acayip yerinde duramaz bir biçimde söyleyince ben de dahil izleyen herkes sağı solu tekmelemeye başladı. Bir saniye düşürmediler tempoyu. Böyle bir şey olamaz. Merak ettiniz değil mi? İzleyin.

Chopstick Suicide sahneden inince gecenin son grubu Kabus yerleşti sahneye. Anonsçu bu sefer “Kabus grubu sahnedeyken poga yapılacak, insan gibi poga yapın” diye bir anons yaptı. Davullarını Haliller’in grubun eski davulcusu Yusuf Selim’in çaldığı grubu bekliyormuş meğer herkes. Kocaeli’de meğer ne kadar çok sevenleri varmış! Karnım iyiden iyiye acıktığı için grubun 2 parçasını kaydettim sonra Ender, Bilge ve Bilge’nin arkadaşıyla yemeğe gittik. Yemeğe dediysem iki sokak yukarıdaki tavuk dönerciye. Hayatımda yediğim en lezzetsiz tavuktu lanet herifler. Biz yemek faslını bitirip Zom Bar’a dönünce konser bitmişti. Kapıda birkaç fotoğraf çektirip hemen Gar’a hareket etmek için yola çıktık. Önce stüdyoya geçtik. Anıl’ın eşyalarını aldık. Sonra yürümeye başladık. Organizasyondaki arkadaşla konuştuk. Anlattığına göre 250 kişi bilet almış ama katılım az olmuş. 50 kişi yoktu zira konserde.

Gece saat tam 01.00’de trenimiz geldi. Gar’dan çok gürültücü bir ekip olarak trene bindik. O yorgunlukla öyle bir uyumuşum ki gözümü açtığımda saat 04.00’de Eskişehir’e gelmiştik. Sabah en erken minibüs saat 07.00’de olduğundan Anıl’ın evinde kaldım. Sonra eve geldim.

Konser’in fotoğrafları aşağıdadır. (ImageBam’a upload ettim çoklu bir şekilde. Bazen engellendi falan diyor. DNS ayarlarınızla oynayın düzelir. 8.8.8.8  ve 8.8.4.4 yapın açılacak. )

imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com imagebam.com

Bu yazıyı birkaç gün içerisinde yine okuyun. Performans videolarını da ekleyeceğim.

DÜZELTME 1: Godspel videosu eklendi.

Donas Neden Tırttır?

Donas

NOT: Bu yazı bir işletme karalama yazısı değildir. Bu yazı bir işletme uyarı yazısıdır. İşletme, uyarı alır kendine gelir. Müşterisi de memnun olur, işletmecisi de. O yüzden artistik yorumlara kapalıyız efendim 😀

Bakma sevgili okur başlığın böyle olduğuna. Bu yazıyı yazan kardeşin bir zamanlar Donas dürüm hayranı bir insandı. Çarşıya her gittiğinde mutlaka ziyaret ederdi o mekanı. Ancak şimdilerde çok seyrek giderek oldu. Bunun sebebi de tamamen Donas’ın işi bozmasıdır. Bu yazı da bu durumla ilgili bir yazı olacak. Bir zamanların efsanesi Donas, nasıl oldu da gözümden düştü böyle? Bunu anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle bir fast food’tan ne beklersiniz? Çabuk olmasını, lezzetli olmasını, temiz olmasını ve o mekandan sonuçta memnun bir şekilde ayrılabilmeyi. İlk olarak Donas, en başından beridir çok hızlıdır. Özellikle bu kasada ödeme sistemini getirdikten sonra neredeyse masaya oturduktan hemen sonra siparişiniz gelir oldu. (Bilmeyenler için Donas ilk açıldığında şimdiki gibi fiş alma olayı yoktu. Hesabı klasik bir biçimde çıkarken ödüyordunuz.) Donas hız olarak iyi. Peki lezzet? Malesef hayır. İşte donasın, “bozdu abi” dedirten en önemli yanı bu. Donasın ilk lezzeti ile şimdikinin arasında dağlar tepeler, iki ay bir güz kadar fark var artık. Kattıkları sosun tadı acayip, tavuğun tadı nedense sizi bir türlü tatmin etmiyor. Ayrıca donasın boyu da küçüldü ya. Hatırlıyorum eskiden daha uzundu. Belki içeriğindeki malzeme aynı miktardadır diyerek buna ses edemiyorum.

Donas temiz mi peki? Yok zannetmiyorum. Ha, yiyorum orası ayrı. Ama istisnasız her seferinde masadaki birinin ya da tekseniz sizin donasınızdan bir kırıntı, çiğnenemeyen, ağza sert gelen ve dolayısıyla bayansanız özellikle, donası yarıda bırakmanızı sağlayan bir madde çıkıyor. Buradan da tavuğun etlerini o şişe dizerken nasıl bir “titizlik” içerisinde olduklarını anlayabiliyoruz. İnternette araştırın bakın. İnsanlar neler neler çıktığından şikayet ediyor. Donası hazırlayan ustanın da bu işi aslında ne kadar sallayarak, özen göstermeden yaptığını görebiliyorsunuz. Bir dürümde olması gereken o eşit dağılım ilk başlarda donasta mevcut iken şimdilerde unutulmuş. Etler donasın göbeğinde birikiyor, donasınızın altına sosu sızıyor, patatesler acayip acayip geliyor ağzınıza. Yalnız şu noktaya dikkat etmek lazım. Yıllardır donasımın altına en ufak bir sos dökmemekle, paketin altına 1 gram bile malzeme kaçırmamakla övünürüm. Halen de öyleyim 🙂

Donas mekan olarak, bir zamanlar Eskişehir’in en entel mekanlarına ait olan konumlarda açmış şubelerini. İlk şubesi Şair Fuzuli Caddeside Eskişehir’in en ciks kebapçısı Ar Kebab‘ın hemen yanında açıldı. İkinci şubesi yine aynı cikslikle bilinen Kızılcıklı Caddesi‘ne açıldı. (Yeri gelmişken, burası Donas’ın halen daha lezzet olarak bozmayan tek yeridir. Bir ara kapandı falan diyorlardı. Bilemiyorum, epeydir o taraflara yolum düşmüyor.) Ve Donas son şubesini de çok mükemmel bir noktaya; Anadolu Üniversitesi‘ne, Haller Gençlik Merkezi‘ne ve Kanatlı Alışveriş Merkezi‘ne yakınve Eskişehir’in kalbi dediğimiz İsmet İnönü Caddesi üzerinde olan bir yere açtı. Bu mekanda da önceden acayip entel, pahalı bir restoran vardı. Donas böyle bir anısı olan mekanı alıp yeniden kendine göre restore etti ve para basmaya başladı. Evet para basmaya! Önce zam yaptı, sonra donası küçülttü falan. Enteller, zengin insanlar ne kadar dirense de dayanamadılar ve onlar da donas yemeye başladılar. Böylece donas Eskişehir’de fastfood piyasasını ele geçirdi. Lakin zamanla bozmaya başlayınca bir anda insanların ilgisi Espark‘taki KFC, Burger King ve hatta Pino gibi mekanlara kaymaya başladı. Bunun üzerine Donas’ta yepyeni bir dekor yaptı ama ne dekor! DONAS TURKISH FAST FOOD! Ve altında minicik minicik yazılar falan. Havalı iç kaplamalar, posterler vs. Ancak o posterlerin altındaki minicik minicik yazılara hiç dikkat etmemişler. O yazılarda da Boston‘da 1800lerde kurulmuş bir kereste fabrikasına ait bilgiler yer alıyor. Her tür kereste işi itina ile yapılırın ingilizcesi yani 🙂 Google’dan mı buldular altı boş kalmasın diye yoksa birebir başka bir şeyden kopyalayıp silmeyi mi unuttular orasını meçhul. Ve işte Donas, bu yüzden çakmadır, bu yüzden kolpadır! Bu grafik tasarımı yaptırdın eyvallah, be adam merak edip bir bakmadın mı ulan ne yazıyor burada diye. Eğer sizinde dikkatinizi çekmediyse yarın gidin bakın. DONAS TURKISH FASTFOOD yazan levhaların hepsinde var bu geyik. Yarıla yarıla gülün, sonra sipariş almaya gelen garson yüzünüze baksın ters ters:)

Söz garsonlardan açılmışken Donas’ın bir diğer kötü yanı ise özellikle bir ara (ki bu yaklaşık 4-5 ay öncesi oluyor) çalıştırdığı garsonları. O garsonların istisnasız tamamında ya da dur hakkını yemeyeyim biri hariç hepsinde aşırı bir laubali tavır hakimdi. Sipariş alırken sağa sola bakması, sizi sallamaması, siparişinizi verirken ki hareketleri, sizin içinde olmasın dediğiniz bir şeyin genelde gözden kaçmasına sebep olması, getirdiği turşuların diğer tabaklardan artanlardan oluştuğu hissiyatını yaratması, turşu istediğinizde nedense size düşmanca bakması ve daha pek çok şey. (Donas’ın tuvaletinde bugün gördüğüm şeyi yazmayacağım buraya.) Gidin KFC’ye ya da ne bileyim Mc Donald’s a, sorduğunuz en saçma soruya, en uçuk isteğinize bile nasıl cevap verildiğini görün.

Şimdi bunların toplamında bakıyorum ki Donas ne kadar kötü bir yer olmuş. Ama bunları bilen ve yazan ben az önce donastan geldim. İnsan bir şeyi başlarda severken sonlara doğru böyle bozulduğunu görünce üzülüyor. Volkan‘dan yine kırıntı çıktı mesela. Ancak şunu da inkar etmiyorum. Ben, o özlediğimiz donasın geri gelmesini inanın sabırla bekliyorum. Yoksa donasın kendisi kaybedecek. Pek çok alternatif mekan açıldı çünkü Chicken, Katık, Samsa gibi. Haydi Donas, inanıyorum başarabilirsin. Yeniden bizi mutlu edebilir ve daha güzel bir fiyata daha kaliteli hizmet verebilirsin. Ben inanıyorum sana. Eskişehir sana inanıyor!