Kış mevsimi başladığında, dolunay fotoğrafçılığı da iyiden iyiye zorlaşıyor. Üstelik benim gibi sınırlı bir manzaranız ve kısıtlı bir görüş açınız varsa adeta dua eder duruma geliyorsunuz. Kullandığım mobil uygulamada dolunayın konumunun binanın tam tepesinde ya da diğer cephesinde olduğunu görünce insanın bütün hevesi de isteği de kaçıyor. “Tıpkı cebimde en güzel kelimelerle yanına gittiğimde genellikle başıma geldiği gibi.” O yüzden bu ay gökyüzünde bir dolunay fotoğrafı yerine, Pınar‘ın masasından güzel bir rengi paylaşıyorum. Bazen çok derin anlamlar aramayı bırakıp sadece güzele “güzel” diyebilmek için bunu yapıyorum.
Geçtiğimiz gece, rüyamda eskiden çalıştığım yeri gördüm. Kapıdan girmemle bambaşka bir yere geldiğimi anlamam bir oldu. Üstelik ne alakaysa yanımda eşim de vardı. Binanın içi o kadar değişmiş ki adeta bir labirente dönmüş. Tüm odalar yıkılmış, açık ofis sistemi olmuş. Bazı yerleri paravanlarla bölmüşler. Tanımadığım bir sürü insan vardı. Kendi kendime “Yahu o kadar sene çalıştım, bir tane bile tanıdık kalmamış mı?” diye hayıflanırken çok sevdiğim bir arkadaşımı gördüm ve yanına gittim. Çok sevindi, mutlu oldu. “Gel birlikte dışarı çıkalım, burası beni çok bunalttı” dedim. Bu esnada yanımdan eşim kayboldu. Bunun üzerine arkadaşım dedi ki “Merak etme, kızların yanına gitmiştir“. Onu ararken bu sefer de arkadaşımı kaybettim. Telefonla aramaya çalıştım ancak aksilik telefon çekmiyordu. Çok ama çok bunaldım bir anda. Nihayet böyle bir bunalımın esaretinde uyanıverdim. Bu benim kötü bir özelliğimdir. Bilinçaltımdan atamadığım, yarım kalmış, eksik kalmış ya da içten içe aşık olduğum şeyleri sürekli rüyamda görüyorum. Sivrihisar gibi mesela 🙂 Haftada en az bir kere Sivrihisar’ı görürüm. Tüm dağların esareti altında, ormanla kavuşmuş ve biraz kıyıda köşede bırakılmış halde. Bilinçaltım, bazen “gerçekleri yaşadığım ve hayatın kendisi olan” diğer bir boyutmuş gibi geliyor. Hayret!
Yılın en uzun gecesi, teknik olarak yılın en karanlık gecesi de oluyor. Bu karanlık geceyi Mert‘in aydınlık yüzüne uzun uzun bakarak geçirmek istiyorum. Dünya’nın derdini görmemiş gözlerine, hüznün henüz kırıştırmadığı alnına, unutulmanın ızdırabından uzak dudaklarına bakacağım. Pek bir sevimli oldu şu sıralar, kendi tosbiğim diye söylemiyorum. Sabahları karanlığa uyanıyorum. Karanlıkta çıkıyorum. Son birkaç haftadır iş yerine yürürken ve hava hala aydınlanmamışken, Kat 3 Daire 8 podcast‘i dinliyorum. Her sohbetin başlangıcında Anıl‘ın sesinden bir doğa üstü /gerilim/korku hikayesi dinliyorum. İş yerine ulaştığımda hafif bir gergin oluyorum bu yüzden. İtiraf etmek gerekirse bu his çok hoşuma gidiyor.
Yıl bitiyor dolunayım. Yazılmayı bekleyen birkaç yazı kaldı. Bu yıl bitmeden yayımlanacak son yazıları da tembellik etmeden yazıp yetiştirmem lazım. Sonra zaten bir My Resort geleneği olan “Yılımın Özeti” yazısını yazacağım. 2021 yılı yine senden binlerce kilometre uzakta geçti. En iyi objektif bile ancak eteğindeki tozları gösterebilir. Sana nasıl daha yakın olabiliriz ki?