Tag Archives: Çevre Yönetimi

Mitsubishi Road Trip ’12 Macerası – 1. Gün

mistubishi

19 Kasım Pazartesi gününden beri sevinçten kendimize gelemediğimiz için yazmak bugüne kaldı sevgili okur. Evet, Mitsubishi Road Trip 12‘yi biz kazandık. Biz kimiz? Ben, Alper, Sercan ve Volkan.

Haftalar önce Sercan’ın kurduğu takıma son olarak ben girdim. Yakın çevremdeysen zaten muhakkak karşına çıkmışızdır bizi destekle diye 🙂 Yarışmada tam da tahmin ettiğimiz ve beklediğimiz düzeyde gitti puanlarımız. Ancak açıkçası kazanır mıydık bilmiyorduk. Elimizdeki tüm sosyal kanalları kullanıp insanların desteğini almayı başardık, bundan şüphemiz yoktu ama işte rakiplerimiz ne yapıyordu, kaç puandaydılar onu bir türlü kestiremiyorduk.

Nihayet geçen pazartesi sabahı aldığımız bir maille yarışmadaki durumumuzu öğrenmiş olduk. Hemen iletişime geçip detayları da öğrendikten sonra ufak çaplı bir kutlama hazırlığı yaptık. Aynı gün öğleden sonra resmi siteden kazandığımızın açıklandığını gördüğümüzde ise… Gördüğümüzde ise… Kazandığımızı görünce…

folder

Çıldırdık! Alper kendini kaybetti, gözleri doldu ağladı. Ben, 25 yaşındaki ben, laboratuvarın ortasında parendeler atmaya başladım. Alper sevinçten önüne çıkana sarılıyordu. Volkan’a ve Sercan’a da hemen durumu mesajla bildirdik. Volkan dersteydi o esnada. Fazla duramadığından olacak beş dakika sonra koşa koşa geldi. Sarılıp halay çektik!

Böyle bir mutluluğu en son dördüncü sınıfta Çevre Yönetimi dersinin sunumunu kazandığımızda yaşamıştık Emre, Alper ve ben. Şimdi Emre belki çok uzağımızdaydı ama Alper’le birlikte yine aynı sevinci yaşadık.

Şimdi tam olarak kazandığımız ödül şu:

Yarışmada birinci olan ekip 1-2 Aralık 2012 tarihlerinde 1.500 kilometre uzunluğunda keyifli bir yol macerasına 3 Mitsubishi otomobil ile çıkacak. Takım mensupları Mitsubishi Motors’un binek segmentindeki güçlü temsilcisi Lancer Sport Sedan, crossover segmentindeki iddialı aracı ASX ve Dakar “efsanesi” Pajero‘yu hem kullanma hem de yakından tanıma fırsatı bulacak. Bu keyifli yolculukta kazanan takım; efsanelerin yazıldığı Çanakkale Şehitliği, 400 yıllık geçmişe sahip Gelibolu Mevlevihanesi ve Namık Kemal’in mezarı gibi önemli tarihi mekanları da gezme fırsatı yakalayacak.

Bu sabah bizim evde kahvaltımızı yaptıktan sonra yola çıktık sevgili okurlar. Bir önceki gece Alper İstanbul’a otobüs bileti bulmuştu. Ancak sonradan bilet fiyatının kişi başı 45 lira gidiş olduğunu öğrenince yuh dedik. Dört kişi gidiş dönüş toplamda 360 lira tutacaktı. Alper, hareket saatine bir saat kala biletleri iptal ettirdi. Çünkü arabayla gidersek daha ucuza mal olacağını hesaplamıştı. Biz de bunun üzerine perşembe gecesi yerine ertesi gün yola çıkmaya karar verdik ve bu sabah saat 10.30’da yola çıktık. Tahmin ettiğimizden çok daha keyifli bir yolculuktan sonra nihayet saat 15.15’te İstanbul’a ulaştık. Buluşacağımız adam yarışmayı yöneten reklam ajansından Arda Bey idi. Alper’in arabası Flash’ı nereye park edeceğiz diye kara kara düşünüyorduk. Arda Bey imdadımıza yetişti ve arabayı girip Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı‘nın altındaki otoparka bıraktık. Burası hem çok güvenli hem de çok ucuz bir park yeri.

Kısa bir bocalamadan sonra Bahariye‘de Barlar Sokağı denen yere gittik. Buradaki Arkaoda isimli mekanda nihayet Arda Bey’le buluştuk. Bu bar, kapısında adı yazmayan garip bir yerdi ama ortamı çok iyiydi. Burada Mitsubishi’de çalışan çok hoş bir hanımla, Nilpar, ile tanıştık. Hemen ardından konvoy liderimiz Buğra Bey geldiler. Burada her türlü imza ve kağıt işlerini halledip koyu bir sohbete başladık.

O esnada KPSS yerleştirme sonuçlarının açıklandığını öğrendik. Hemen baktık ve mutlu sonucu öğrendik: Bilecik İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü‘ne yerleştirildim. Artık bir devlet memuru oldum. Bununla ilgili detaylı bir yazı da yazacağım.

Ekran Alıntısı

Saat 18.00 civarında bardan kalkıp hemen karşısındaki bir dürümcüye girdik. Burada çok lezzetli bir işkembe çorbasıyla ortalama bir dürüm yedikten sonra geriye, stadyumun altındaki otoparka geldik.

Gece kalacağımız yer Göztepe tarafındaydı. Yolda giderken Marmara Üniversitesi yakınlarında kuzenim Cihan‘la görüştüm. Sonra yola devam edip nihayet kalacağımız yere, Alper’in liseden arkadaşı Ali‘nin evine geldik. Şu an Ali’nin salonundan yazıyorum bunları.

Yarın sabah erken saatte başlıyor yolculuk. Bugün konuştuklarımızdan çıkardığımıza göre bizi çok eğlenceli iki gün bekliyor. Proofhead My Resort’u takip ederek sen de bu macerada bizlere eşlik edebilirsin. Desteğin için teşekkür ederim 🙂

Final Haftasının Ardından

Beş yıllık üniversite hayatımın en yorucu final haftası oldu sevgili okur. Hastalandım, psikolojim bozuldu falan acayipti yani. Ancak sonu mutlu bitti.

İki haftalık bu zorlu sürecin ilk günü 30 Mayıs pazartesi günüydü. Pazartesi günü saat 14.00’de Tehlikeli Atık sınavıyla başladı maraton. Bu dersin ikinci vizesinden 5 aldığım için finalden minimum 40 almam gerekiyordu. Acayip çalıştım o yüzden. Bütün uygulama sorularına çalıştım sevgili okur. Sınavda iki soruyu çözüp 50 puanı garantiledim. Diğer iki sorudan da yapabildiğim kadarını yapıp çıktım. Hocanın kapısından cevap anahtarını kontrol ettim ki doğru yapmışım. Yani eğer büyük bir aksilik olmazsa bu dersi geçmiş oldum.

Ertesi gün sınavım yoktu. Evde temel işlemler çalıştım. Zira tüm final haftasının beni en çok korkutan iki sınavından biri olan Temel İşlemler 2 sınavı vardı çarşamba günü. Geçen sene bu dersten kalmıştım. Bu sene de her iki vizem de 35 gelmişti. Finalden gene 40 almam gerekiyordu minimum. Bu sınava da deliler gibi çalıştım. Son gece Emre ve Atila ile kampa girdik gece geç saatlere kadar çalıştık. Ertesi gün sınava girmeden önce bayılacak gibi oldum defalarca stresten. Saat 11.00’de sınav kağıdı önüme geldiğinde o kadar ferahladım ki. Çünkü bir önceki gece çalışırken ağırlık verdiğim soruların tamamını sormuş hocamız. İnanır mısın sevgili okur, o gazla tam 85 puanlık soru çözüp çıktım. Muhakkak yanlışlarım olacaktır ama dersi geçmem için gerekli notun çok üzerinde bir not bekliyorum. Zaten dersin asistanı da söylemiş sınıfın durumu iyi diye. Dolayısıyla Temel İşlemler’den de geçtim sayıyorum kendimi. Aynı gün saat 14.00’de alıp aldığım en iyi derslerden biri olan Çevre Politikaları‘nın finali vardı. Bu finali de sıkıntısız, sorunsuz atlattım.

Perşembe günü bu dönemin en acayip dersi Çevre Yönetimi dersi sınavı vardı. Final haftasının en kötü sınavı bu oldu sevgili okur. Sadece benim değil, tüm sınıf arkadaşlarımın çuvalladığı bir sınavdı bu. İnanır mısın çalıştığımız hiç bir şey çıkmadı sınavda. O sebepten dolayı bu sınavdan 30 falan bekliyorum.

Perşembe gecesi bizim için uykusuz olacaktı. Zira cuma gününe tez finali teslimimiz vardı. O yüzden gece 4’e kadar tezimizin nihai halini oluşturduk. Acayip yorulduk. Cuma günü yine bu dönemin en iyi derslerinden biri olan AutoCad dersinin sınavı vardı. Süpersonik asistanımız ve on numara insan Merve’nin asla unutamayacağımız o yüzünü belki de son kez gördük. Güzel bir sınavdı. Bilgisayar masasıyla bilgisayar çizdik. Orta karar bir çizim yapıp çıktım. Böylelikle ilk haftanın sınavları bitmiş oldu.

Ancak ertesi hafta da çok yoğun geçecekti. O sebepten biraz dinlenmeye çalıştım cumartesi. Pazar günü şu ve şu yazımda anlattığım mezuniyet töreni vardı. Törende iyice yorulup ertesi gün gireceğim Diferansiyel Denklemler sınavı için hazırlanmadım. Ertesi gün yani ikinci haftanın pazartesi günü şafakta gittim okula. Sınav saati olan saat 14.00’ee kadar Atila, Burcu, Ersil ve Eren sınava çalıştık. İnsanüstü bir gayretle Diferansiyel’in son konusu olan Laplace‘a çalıştım. Yaladım, yuttum. Sınava girdim bir baktım ki 8 tane laplace sormuş hoca. Ancak hoca ters laplace sormuş. Ben düz laplace’a çalışmıştım. Yılmadım sevgili okur. 8 sorunun beşerden tam 40 tane şıkkının da laplace’ını alıp soruda verilen ters laplace’ı elde etmeye çalıştım. Böylece 8 soruyu da çözdüm. Daha sonra bir tane soru vardı. İkinci vizeden hatırladığım şekilde çözmeye çalıştım bu soruyu da. Yanıt bulamadım ama elimde 4 tane kök vardı. Ben de bu köklerin katsayısı olduğu bir denklem buldum şıklarda onu işaretledim. Ve son olarak arka sayfada bir tane çözelti sorusu vardı. Diferansiyel denklemleri bir kenara bıraktım bu soruda da. Soru basitçe şu şekildeydi. Bir kaba sıfır anından itibaren tuzlu su dökülüyor bir debi ile. Ve belli bir debi ile de kaptan su boşaltılıyor. Herhangi bir t zamanındaki tuz derişimini veren formülü bulun diyordu. Ben önce Temel İşlemler mantığı ile belli t zamanlarında kaptaki tuz derişimini hesapladım. Sonra şıkları sırasıyla bu zaman aralıklarına göre denemeye başladım ki bende bir ışık yandı kafamda. Zira kapta sıfır anında tuz derişimi de sıfırdı. Şıkların hepsine t yerine sıfır yazdım. “e” şıkkındaki denklem de cevap sıfır çıkınca işaretledim. Toplamda 10 soru işaretledim. Her soru 5 puandı. benim dersi geçmem için minimum 40 almam gerekiyordu. Ayrıca 4 yanlış da bir doğruyu götürüyordu. İnanır mısın sevgili okur, 10 işaretleyip çıktım. Ve sınavdan 50 almışım! Yani hepsi doğru! Yani mat1’i 5 kerede geçen, mat2’yi hala geçemeyen bu kardeşin Diferansiyel denklemleri tek seferde geçti 🙂 Turgut kardeşimle aynı seviyeye gelmiş oldum. Ancak burada en büyük avantajım itiraf edeyim dersi veren Yılmaz Dereli hocam oldu. Çünkü hoca bu kadar açık ne net anlatmasaydı dersi ve sınavlarda da iyi niyetli olmasaydı ben çuvallardım. Yüzbin kere teşekkür ederim hocama.

Diferansiyel sınavı böyle iyi geçince son güne yani salı gününe kalan Suların Yeniden Kullanımı ile Atıksu Projesi dersine açıkçası çalışamadık. Pazartesi gecesi yine sabahlayıp Atıksu Projesi Nihai raporunu yaptık Alper, Emre, Turgut ve ben. Önceden tüm grup üyeleri raporları dijitale geçirdiklerinden gece saat 3’de bitti rapor. Neyse herkesin canı sağolsun. Salı günü önce Suların Yeniden Kullanımı sınavına girdik. Yaptık çıktık. Filiz Hoca‘mız sağolsun hiç zorlamamış bizi. Ve son olarak da Atıksu Projesi finaline girdik. Bu finale inan sevgili okur, yorgunluktan çalışmadık. Finale girince gördük ki 3 senedir ders aldığımız Yusuf Hoca‘mız öyle bir krallık yapmış ki bize anlamam 🙂 Sadece iki soru vardı ve matematik işlemiydi. Bu sınavımız da iyi kötü bitti ve finaller bitmiş oldu. Anca sıkıntı gene bitmedi. Salı gecesi sabaha kadar Çevre Yönetimi dersi kapsamında yaptığımız Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali ÇED Dosyasını hazırladık Emre, Alper ve ben. O gece hastalandım ben. Alerjik rinitis’im coştu, sular seller oldu. Sabaha karşı onu da bitirdik üç kişi. Ertesi gün artık yorgunluktan bayılacak duruma geldiğim için ben eve geçtim sağolsun Emre ile Alper okula gittiler. Emre tez sunumunu yaptı o gün. Perşembe günü tez sunumumuz vardı. Çarşamba gecesi yine bu tez sunumuna hazırlandım. Perşembe günü vakit geldi ve sunuşumuzu yaptık. Erdem ve Mine hocalarımız sorularıyla afallattılar bizi, epey zorladılar. Serdar Hocamız da keyifle izledi 🙂 Ancak sunuş bitince Erdem Hoca’nın ve Mine Hoca’nın bizi tebrik etmeleri, ve hayırlı olsun demeleri acayip duygulandırdı lan beni. Evet, tez savunmamızı vermiştik. Tüm tez sürecinde bizimle olan Ömer Hocam’la daima bize gülümseyen Burcu Hoca‘ma çok teşekkür ederim.

Perşembe akşamı yine boş değildim. Cuma günü yapılacak Çevre Yönetimi için Funda‘nın hazırlayıp yolladığı sunumun görselliğini beğenmedim. Funda’nın içeriğine ilaveten görsellik kattım biraz sunuma. Gece 2’de uyudum artık. Ertesi gün saat 9’da gittim okula. Sunuma çalıştım okulda. Funda’nın o gün Termodinamik sınavı varmış, Selma’nın da tez savunması varmış. Neyse işte, nihayet sunuma çıktık. Sunumda acayip heyecanlandım. Zira o gün Fevzi Hoca da gelmişti ve bir önceki halkın katılımı toplantısında bizi dinleyemeyen Alper Hoca da oradaydı. Neyse, gözlerimizi kapatıp başladım anlatmaya. Fevzi Hoca yılların deneyimi ile acayip zorladı sunum esnasında. Bazı noktalarda sıkıştım, tıkandım. Ozan Hoca kitledi birkaç yerde. Kıpırdayamadık 🙂 Hesaplamaları Alper’le Emre’ye pasladım. Onlar anlattı. Sunumumuz bitirdik. Bizden sonra 4 grup daha sunum yaptı. Sunumların sonunda da en iyi sunum yapana ödül vermek üzere bir oylama yapıldı. İşte o ana kadar hazırladığımız kötü raporun etkisiyle birinciliğe hiç ihtimal vermediğimiz çok rahattık. Ama mucizevi bir şey oldu. Sadece 1 puan farkla sunuş birincisi olduk! Ödül olarak okulumuzun logosunun basılı olduğu kupaları vermek üzere Alper, Emre ve beni sahneye aldılar. Diğer kupaları da az farkla ikinci olan gruptaki arkadaşlarımıza verdiler. İki haftalık bu çile ve yorgunluğun bu şekilde noktalanması bizim tüm yorgunluğumuzu unutturdu. Bu yorgunlukla almayı hakediyorduk sevgili okur 🙂 Ancak raporumuz kötü oldu. Yani sunuş iyiydi tamam ama rapor pek iyi değildi. Bakalım ondan kaç alacağız.

Ve bitti sevgili okur. Final haftası bu şekilde bitti. Artık Çevre Mühendisi olmam için önümde bir yaz okulu ile 33 günlük bir staj kaldı. Hadi bakalım.

Geleneksel II. Vize Haftası: Son Defa

Eğer okulu uzatmazsam sevgili okur, bu II. vizeler girdiğim son ikinci vizeler olacak. Bu vizelerde pazartesi bir, diğer günler ikişer tane vizem vardı. Cuma günü de bir sınavım vardı ancak Alper Hoca‘mız sağolsun bu sınavı yapmayacağını söyledi ve bize çok zor bir ödev verdi. Biz de bu sayede cumayı boşaltıp tamamen tez çalışmasının arazi kısmı için kullanabildik. Ancak bu da ayrı bir başlık olacak.

Pazartesi günü girdiğim Atıksu Projesi sınavı fena değildi sevgili okur. Elli melli alırım herhalde. Salı günü mübarek sınav olan Temel İşlemler sınavı vardı. Bu sınav saat 9’da idi. Kötü bir sınavdı ancak ilk vizeye göre iyi bir sınavdı. Ülker Hoca sağolsun, Allah razı olsun, tuttuğu altın hatta platin olsun (daha değerli), bu sınavda hem kolay sormuş hem de formül kağıdı vermişti. Dört sayfalık formül kağıdından işe yarayacak formülleri ancak ve ancak çalışmış olanlar çekip çıkarabildi. Temel İşlemlerin bu sınavından düşük alırsam kesin dersten kalacağım için intihar edeceğim. Sınavın son 20 dakikası bunu tasarladım kafamda sevgili okur. Aynı gün akşam 6’da ise bu sene ilk defa aldığım Differential Equations dersinin sınavı vardı. Mucizevi bir şekilde ilk vizesinden 45 aldığım bu sınavın ikinci vizesine Burcu bacım sağolsun çalıştırdı. Bundan da 25 almışım, açıklanmış. Temel İşlemler sınavı geçip gidince kendimi psikolojik olarak acayip bir rahatlığa bıraktım ki bu da benim fekaletim olacaktı. Çarşamba günü Çevre Politikaları sınavım çok iyi geçti. 93-97 arası bir not bekliyorum 🙂 Ancak aynı günün öğleni yapılan Tehlikeli Atık Kontrolü sınavında bu havam epey söndü, betonda beklemiş Mikasa markalı futbol topu gibi büzüştüm bi garip oldum. Cenab-ı Allah’a ve General Chemistry I bilgilerime sığınıp çözmeyi denedim soruları. Ama olmamış. Her soruya cevap yazmıştım ama yanlış yazmışım. Sınavdan 100 üzerinden 5 aldım, rezil oldum.

Perşembe günü sınavların son günü idi. Saat 11’de Suların Yeniden Kullanımı dersi sınavına girdik. Güzeldi, çok da kötü geçmedi. Ama öğleden sonra girdiğim Çevre Yönetimi sınavında çok kötüydü. Yani gerçekten kötüydü. Kapanışın böyle olmaması gerekirdi. Çok üzüldüm.

Böylece ikinci vizeler geçti sevgili okur. İkinci vizelerin bitmesiyle benim de koşuşturmalarım başladı. O kadar yoğundum, o kadar yoğundum ki blog bile yazamadım. Ama merak etme. Hepsini yazacağım 🙂

Harddisk’im Yandı!

80 GB’lık Seagate marka ve yaklaşık 7-8 yıllık olan harddiskim dün gece saat 23:35’de yandı sevgili okur. Ağladım. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Gece ikiye kadar düzeltmeye çalıştım ama nafile.

Harddiskin içerisinde bugüne kadar topladığım müzik arşivimin en çok kulladığım kısmı duruyordu. Aşağı yukarı 400 tane düzenlenmiş, ip gibi dümdüz ve kusursuz albümden bahsediyorum. Hepsi tek tek klasörlenmiş, albüm kapakları eklenmiş, yılları yazılmış, parça isimleri “no – Parça İsmi” şeklinde düzenlenmiş ve mp3 bilgileri tam ve eksiksiz olarak girilmiş dosyalardı. Ancak hepsi gitti. Bunun yanında internetten yeni indirip henüz dvd’ye yedeklemediğim pek çok albüm, terekeme arşivim, makine ile çekip yedeklemediğim 100’e  fotoğraf, uzun süredir üzerinde uğraştığım beste çalışması da gitti. Aklıma gelmeyen pek çok dökümanım vardı harddiskimde ve hepsi buhar oldu.

Harddisk tıkırdıyor çalışırken. Yani kafası ölmüş anladığım kadarıyla. İşin güzel ama zahmetli yanı bu arşivin yaklaşık %80’ini dvd’lere çekmiş olmam. Ancak tabiki bunlar bilgisayardakiler kadar düzenli değil. O yüzden yine acayip bir yükün altına girdim sevgili okur. Şimdi kendime artık satalı 1 tb’lık bir dahili harddisk alayım diyorum. Yine Seagate alacağım. Çünkü resmen üzerinde zıplamama rağmen emektar harddiskim beni tam 7 sene idare etti. Sağolsun toprağı bol olsun. İnternetten bu harddisk kurtaran firmalara baktım da 100 dolar yazmışlar fiyat olarak. Çok korktum lan 😦

Şimdi benim biraz para bulup kendime bir harddisk almam lazım sevgili okur. Harddiskin yanması çok kötü lan aslında. Yani bildiğin patlıyor harddisk. Artık hiçbir işe de yaramıyor. Ancak işte içindekiler yok mu o içindekiler, asıl onlar mahvediyor sizi.

Sabahtan Alper, Selma, Funda ve Seval geldiler Çevre Yönetimi dersi için hazırladığımız ara rapor için. Baya iyi oldu. Çalıştık, yemek yedik falan. Onlar gittiğinden beri dvdlerden mp3lerimi yüklüyorum bakalım. Epey sıkıntılı oluyor bu iş tabiki. Özellikle bazı dvdler okunmuyor ya deli oluyorum. Ama sabrımı korumam lazım değil mi 😦

NOT: Bu yazıyı yazarken hüznüme tezat bir biçimde Ergin‘in yolladığı şu acayip şarkıyı dinleyip durdum sevgili okur.

İyileştim Gibi Lan Sanki

Sevgili okur bir haftadır beni halsiz kılan, başımı ağrıtan, sağımı solumu inleten, midemi müthiş bir kıvranma hissiyle yakan hastalığım bitti gibi sanki. Dün gidip doktordan ilaç milaç aldım. Bu sabah biraz daha iyiyim. Yataktan müthiş keyifle kalktım. Ancak yazılacak konuların epey biriktiğini görünce bunların her birini ayrı ayrı değil de aynı başlık altında yazayım dedim. Bu haftanın genel bir özeti gibi olacak bu yazı.

Dersin Kitabı

:: Bu hafta nihayet Çevre Politikaları dersine başladık. Süper bir ders oldu. En azından Alper, Emre ve ben böyle düşünüyoruz. Bu ders eğer bu şekilde konferans tadında geçerse epey eğlenceli olacak. Dersle ilgili aldığım onca notun arasında seninle şu notu paylaşayım sevgili okur. Ethem Hoca‘ya göre Çukurova yöresinin flora faunasını araştırmak istiyorsan Yaşar Kemal‘in romanlarını okuman yeterli 🙂

:: Çevre Yönetimi dersleri de nihayet başladı sevgili okur. Bu sene Çevresel Etki Değerlendirmesi raporunu hazırlayacağımız konuyu da seçtik: Doğalgaz Çevrim Santrali! Danışmanımız da Ozan Hoca oldu süper oldu. Aynı derste artık yepyeni bir yazılım da öğrenmeye başladık: ArcGIS.

:: Artık okuldaki CADCAM Laboratuvarı‘nda sorunsuz bir şekilde internete girebiliyorum. Bunun ne demek olduğunu MMF’de okuyan okurlarım anlayacaktır. Nasıl mı? Bir sonraki yazıyıda yazacağım.

:: Bu haftaki Tehlikeli Atık dersine de Turgut damgasını vurdu. Hoca evimizdeki tehlikeli atıklardan bahsediyordu. Antifirizin buna bir örnek olduğunu, toksik, aşındırıcı vs bir sürü özelliğinden bahsetti. Kokusu çok hoştur ancak asla koklanmamalıdır demişti ki bizim Turgut geriye dönüp “tadı da tuzlu lan” dedi. Bunu dedi. Tadı tuzluymuş, tadına bakmış parmağına dökülünce.

:: Hayatımda ilk defa USB’den işletim sistemi kurduk. Volkan‘ın laptopun harddiski yanmış, DVD sürüsü de ölmüştü. Yeni bir 2.5 inc harddisk alıp usb ile Windows 7 Ultimate 32 Bit kurduk. Tertemiz oldu makine. USB’den işletim sistemi kurarken şu adresteki talimatlara uyduk. Volkan’a aldığımız harddisk Seagate’in 160 GB’lık IDE 5200 rpm harddiski. Gittigidiyor‘dan 100 liraya aldık.

SENNHEISER HD407

:: Sercan‘ın en son soyduğu bankanın etkileri halen devam ediyor. Sercan’a gittik Koçtaş‘tan 45 liraya büyükçe bir kitaplık, 90 liraya da gayet havalı ve hoş bir “yönetici” koltuğu aldık. Ayrıca Sercan geçen gün cep telefonunu değiştirip gayet havalı bir model aldı. Dokunmatik elbette (artık bununda suyu çıktı), q klavyeli falan. Ayrıca bir de Volkan’ın I-POD’unu satın alacak. Yetmedi bir de bir yerlerden nasıl buldu nasıl etti bilmiyorum Sennheiser HD 407 marka bir kulaklık edinmiş. Allah daha çok versin.

:: Savaşalp‘in doğum günüydü sevgili okur. Müthiş bir akşam oldu. O gün o ortamda kimler mi vardı? Volkan, ben, Savaşalp, Duran (ki kendisine göre bıyıkları epey ön plandaydı), Gil, Dilara, Monica, Ayberk, Ayberk’in kız arkadaşı, Dilara’nın 3 tane arkadaşı ki Kıvanç’tı sanırsam çok iyi çocukmuş. Güzel eğlenceli, sen bilmesen de benim için ilklerin yaşandığı bir akşam oldu sevgili okur. Kardeşimin doğum günü yeniden kutlu olsun.

Anadolu Üniversitesi ÜYEP

:: Ufak kardeşimi ÜYEP programı dahilinde cumartesi günü seçme sınavına götürdüm. O hasta halimle sabah saat 9’dan öğlen 12’ye kadar okuldaydım. Eğitim Fakültesi’nde kardeşim sınava girerken ben, annem ve Merve birlikte Volkan Pastanesi’nde bekledik. Öldüm bittim. Aynı saatlerde Volkan da meğer kulüp yöneticilerine yapılan bir etkinliğe katılmış. Akşam öğrenecektim ki Volkan’ı bu etkinlik bitirmişti, çocuk epey halsizleşmiş olacaktı.

:: Artık AutoCAD‘de öğrenmeye başladık. Alper Hoca ile gayet emin adımlarla ilerlediğimize inanıyorum sevgili okur. Bakalım bu hafta ödev olarak kendi evimizi çizmemizi istedi. Ödev demişken bu hafta başladı lan gene ödevler mödevler, quizler falan. Off, ders çalışmak gerek!

Fevzi Hoca İle ÇED Dersi

Bu seneki derslerin bir diğer süprizi de Çevre Yönetimi dersini veren hocalarımızdan (çoğul konuşuyorum zira 6 tane) birisinin ÇED ve Planlama Genel Müdürü Fevzi İşbilir olması oldu. Genel müdür derken evet baya baya Türkiye’de ÇED denilince en tepedeki kişiden bahsediyorum. Bakanlıkta bu konuda en tepedeki karar verici.

Bugün ilk dersine girdi Fevzi Hoca. Eğer bu şekilde devam edersek fena olmayacağını düşünüyorum. Aralarda sıkıldığım yerler oldu ancak özellikle sunumunun ikinci yarısında epey notlar aldım sevgili okur. Şimdi istersen o notları ve tespitleri seninle de paylaşayım. Özellikle çevre mühendisliği okuyan arkadaşlar için epey işe yarar bilgiler var.

  • 1991’deki hükümet değişikliği ile Ali Talip Özdemir isimli siyasi karakter, Çevre Müsteşarlığı’nı Çevre Bakanlığı olarak derğiştirmiş ve bakanlığı kurmuş.
  • 2003’te Çevre Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak isim ve yapı değişikliğine uğramış. 5 tane de alt şubesi olmuş: Doğa Koruma ve Milli Parklar, Orman-Köy, Çevre Yönetimi, ÇED ve Planlama, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol.
  • Fevzi Hoca benim de savunduğum şu noktayı savunuyor: “Yaptırımların caydırıcı hale gelmesi.
  • 2009 yılı Aralık ayında Türkiye AB ile açılması çok zor denilen çevre başlığını açmış.
  • Fevzi Hoca’nın kendi tespit ve gözlemleri neticesinde Türkiye hali hazırda AB üyesi olan Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerden çevre anlamında daha üstün.
  • Emisyon Ticareti kavramını iyi araştır, öğren sevgili okur. Zira torunların bile bundan ekmek yiyebilir. Fevzi Hoca garanti ediyor.
  • Türkiye malumunuz Kyoto Protokolü‘ne geç imza attı. Bunun sebebi de ülkemizin OECD ülkelerinden olmasıymış. Bizim ekonomik durumumuz zaten ortada iken bu oluşuma üye olduğumuz için Kyoto Protokolü’ne imza attığımız takdirde bir de donör olarak görülüp para vermemiz istenecekmiş. İşte bu sebepten dolayı üye olmamışız. En son Meksika’da yapılan toplantıda bu durumumuzu izah etmişiz de Allah’tan imzayı koyabilmişiz protokole. Protokole uzun yıllar imza koymakta direnen ülkeleri bir çoğu Rusya 2007’de imzaladıktan sonra imzalamışlar. Heyhat, protokolün süresi 2012’de bitiyor. Bakalım yenisi nasıl olacak.
  • En iyi para yiyebileceğimiz alanlardan birisi de sanayi kaynaklı hava kirliliğinin kontrolü konusuymuş. Bu alandaki teknolojilere çok deli yatırımlar oluyormuş. Akıllı olmak lazım. Yani hava kalitesi sektöründen iyi ekmek yenirmiş.
  • Ülkemizde atıksu denetimi görece daha zayıf durumdaymış.
  • “Kirleten öder.” prensibine Fevzi Hoca şöyle bir bakış açısı getirdi: “Kirleten hem öder hem temizler.
  • ÇED Yönetmeliği’nde yapılan son değişikliği 17 Temmuz 2008’de Fevzi Hoca yapmış.
  • Hoca sunumun ikinci yarısında AB’deki ÇED Direktifi üzerinden ilerledi.
  • Burada şu an hatırlamadığım bir 3. madde vardı. Şöyle not almışım: “İyi güzel de şu an dört bir tarafta yapılan HES projeleri bununla çelişmiyor mu?” Hatta bu soruyu soracaktım. Hoca en son sor dedi, ancak sivri zekalının biri hocanın dersi erken bitirmesine sebep olduğu için sorumu soramadım. Ama haftaya soracağım.
  • Madde 4’teki “etkinin sınır ötesi yapısı” durumu Türk ÇED yönetmeliği ile AB’nin ki arasındaki tek farkmış. Ülkemiz bu madde ilerideki yatırımlarımıza engel oluşturur diye bu kısmı almamış. Zira Türkiye ESPOO direktifine taraf değil. Ondan dolayı bu husus bizi bağlamıyor. Ancak taahhüt etmişiz ki AB’ye girersek aynı gün ESPOO’ya imzamızı koyarız.
  • AB, Mısır ve İran’da olduğu gibi Türkiye’nin de “kaçma riskinden” dolayı bizden vazgeçemiyormuş. Bu kaçma riski ifadesi üzerinde düşünmek lazım sevgili okur. Başarılı.
  • Fevzi Hoca’nın da itirafı üzerine artık kesindir ki ülkemizdeki termik santrallerin hepsi halen hava kalitesine olumsuz etkide bulunuyor. Bunlar özelleştirme kapsamında. Özelleştirilince ÇED tepelerine binecekmiş. Standartları yakalatacakmış.
  • Yakın tarihte özelleştirme idaresi 15 tane santrali özelleştirecekmiş. Açıkçası ben enerjinin özelleştirilmesini pek de doğru bulmuyorum sevgili okur. Ne yapayım, ben böyleyim işte.
  • Fevzi Hoca’nın değindiği bir diğer nokta da şu yanlış anlaşılma ki ÇED Olumlu Kararı, her kapıyı açan bir maymuncuk, sihirli anahtar değildir. Kurum ve kuruluşlar izin verirken kendi mevzuatlarını ön plana almalıdırlar.
  • Hocanın sunum boyunca kullandığı ve benim yakalayabildiğim bazı sözcükler de şöyle:
    :: Donör: Bağışçı (maddi anlamda)
    :: Namütenahi: sonsuz, sınırsız
    :: Müeyyide: yaptırım
    :: İşkembe-i kübra: geniş işkembe, kalın bağırsak. Ancak hoca bunu işkembe-i kübradan atmak şekliyle ve sallamak, uydurmak anlamında kullandı.
    :: Kakofoni:Kulağa hoş gelmeyen ses, ses karmaşası

Bakalım sevgili okur, bu sene bizi neler bekliyor 🙂

Geleneksel Anadolu Üniversitesi Ders Seçme Rezaleti

AutoCAD dersi için 10 kişilik kontenjan açılınca sevgili okur, saat sabah 7’den itibaren full kadro bilgisayar başına geçtik. Alper‘le sürekli olarak mesajla ve msnden yazıştık. Ancak saat yaklaştıkça sistemdeki garipliklerde başladı.

Ders Seçmeye Giriş

Önce ben seçim sayfasına girmeyi bırakın göremedim bile. O esnada online olan heemen herkes benimle aynı durumdaymış meğer. Daha sonra kim önce denk gelirse diye Alper’le birbirimize şifrelerimizi verdik. Bir süre sonra Alper’de koptu tamamen sistemden.

Saat 9 olduğunda sistem artık çökmüştü. Ancak o ara ben nasıl yaptığımı söylemiyorum bir şekilde derslerin kontenjanlarının göründüğü sayfaya ulaşıp AutoCAD dersi için bir önceki gün 6 tane kalan kontenjanın 2 tane kaldığını gördüm. Kayıt yaptırmayı başarabilenlerden birisi olan Oğuz‘a ulaşıp hemen benim için bahsettiğim seçmeliyi seçmesini söyledim. Oğuz hemen seçti. Bu yaklaşık 10 saniye falan sürdü. O esnada Alper’den şifresini isteyip benimki biter bitmez Alper’e de seçmesini istedim ancak en fazla 5 saniyelik bir farkla kontenjan doldu.

Şimdi işin garibi o saatte halen sisteme giriş yapılamıyordu. Oğuz’un şansına artık nereden nasıl girdi bilmiyoruz. Ama herife borçlandım 🙂 Neyse benim saat 10:50 de dişçide randevum olduğu için saat 10:15’te evden ayrıldım ve tüm yetkilerimi Alper’e devrettim. Yani Alper’le saat 7’den 10’a  kadar sürekli sistem başındaydık ancak lanet sistem açılmadı. Hesaba vurursak o üç saatte mesela 4 bölüm Supernatural ya da 8 bölüm How I Met Your Mother (ki son bölümü cidden çok iyiydi) izleyebilirmişiz. Kaybımız büyük anlayacağınız. Sonra bir ara Alper kendi hesabından girince karşısına bambaşka birisinin ders seçim sayfası gelmiş. Benim kullanıcı adım gerçersiz kılındı hatta bir süre.

Ve sistem saat 11 sularında açılmış olmalı ki Alper’den saat 11.30’da mesaj geldi benim yerime de seçim yapmış sağolsun. Ben o esnada dişimi çektirmiş arabaya binmek üzereydim.

Bu okulda bu sene eğer bir aksilik olmazsa bu son ders seçimim oldu. Yani her sene ikişerden 8 defa ders seçtik. Birinci sınıfın ilk ders seçimini okula gidip yapmıştım. Galiba 2. sınıfın 2. dönemi de öyle olmuştu. Bir de 3. sınıfın 1. dönemini yaz okulundayken staj yerimden seçmiştim. Bu saydığım tüm seçimlerin hepsinde (toplam 8 ders seçimi) sistem kitlendi. Server çöktü. Hata ekranı gördük. Yani artık bu rezalet geleneksel hale geldi. Oğuz’a mucizevi bir biçimde ulaşamasaydım AutoCAD’i alamıyordum. Alper bu yüzden birkaç saniye farkla alamadı. Sadece biz değil, o an msn’de olan herkes bu duruma sövdü saydı. Alper öfkesinden duramadı tuttu okulun bu işlere bakan kısmı olan BAUM‘u aradı. Ancak tam 5 defa sağa sola yönlendirildikten sonra olayla tamamen alakasız bir çalışan tarafından tekrar bir numarayı araması söylenip telefon kapatılmış.

Bu eksiklik, bu yetersizlik neden görülmüyor? Böyle ciddi bir sorun var ortada ve her sene bu yaşanmaya devam ediliyor. Anadolu Üniversitesi BAUM, seni daha önce de şu yazımda uyarmıştım. Mail atmıştım ancak kaale alıp bana cevap vermemiştin. Neden böyle yapıyorsun?

Şimdi gelelim neleri seçtim ne yaptım ne ettim kısmına. Bu sene 8 tane ders yani toplamda 37.5 kredi aldım. Bunların bir tanesi bitirme tezi. Ders programı da dolayısıyla maşallah gene dopdolu sevgili okur. Pazartesi ve çarşamba günü öğlen başlıyor dersler. Diğer günler sabah 9’da ders başı yapıyorum. Perşembe ve cuma günleri de akşam 6’da bitiyor dersler. Diğer günler de akşam 5’te bitiyor. İki tane mesleki seçmeli aldım. Bunların birisi AutoCAD diğeri de Suların Yeniden Kullanımı diye bir ders ki u ikinci dediğimi Filiz Hoca veriyormuş. Temel İşlemler II var bu dönem. Ayrıca 3 tanede zorunlu ders ki onlar da Tehlikeli Atık Yönetimi, Atıksu Arıtım Projesi ve Çevre Yönetimi dersleri. Ayrıca bir de bu dönem nihayet Diferansiyel Denklemler isimli dersi ilk defa alıyorum. Maşallah bana!

Hayırlı uğurlu olması dileğiyle sevgili okur.

Gürleyikli Avatarlar Arasında!

4 senedir Anadolu Üniversitesi öğrencisiyim. Geçtiğimiz perşembe gününe kadar yalnızca 1 defa okulum beni bir yerlere götürmüştü. 1 defa. Ama perşembe günü biraz da şansımın yardımıyla 2. teknik gezime gitmiş oldum. Güzel bir gezi oldu. Notlarıma bakarak ve aklımda kalanlarla anlatmaya başlıyorum.

Tıklayın, büyütün, beni bulun!

Tıklayın, büyütün, kocaman olsun!

4. sınıfların bu sene aldığı Çevre Yönetimi dersi kapsamında Eskişehir ili sınırları içerisinde yer alan ama Ankara’nın Nallıhan ilçesine de yakın olan Mihallıççık ilçesine bağlı Gürleyik Köyü‘ne gittik.  Neden yaptık bunu? Çünkü oraya bir hidroelektrik santrali kurulacak ve bunun için bir Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecine girilmiş. Bu süreçteki bir gereklilikte Halkın Katılımı Toplantısı ismindeki bir olay. Bu toplantıda yapılacak projenin bölgeye getireceği faydalar ve zararlar tartışılıyor. İşte biz de bu toplantıya gözlemci olarak katılacaktık. Yazın yaptığım staj boyunca onlarca Proje Tanıtım dosyası okumuştum ve bu toplantıları hep merak ediyordum ve bu benim için süper bir fırsat olacaktı.Bizimle birlikte bölümümüzden Ozan Hocamız ve Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nden hocamız Yard. Doç. Dr. Nadide Karkıner‘de bu geziye dahil oldular. Bir otobüsle Eskişehir’den çıktık. İki saatten biraz uzun süren bir yolculukla Eskişehir’in pek çok ilçesini de geçerek geldik bu köye. Geldiğimizde bir de gördük ki bizim 2. sınflar nereden nasıl duymuşlar, onlarda kalkıp gelmişler 🙂

Her neyse, şimdi biraz da teknik detay vermek istiyorum. Bu proje Gürleyik deresi üzerine kurulacak bir hidroelektrik santrali. Ancak bildiğimiz o barajlı klasik hidroelektrik santrallerinden değil. Bu sistemde su, kaynağından ( ya da kaynağına çok yakın bir yerden) borular ile alınarak normal yatağının dışına alınıyor. Su boru sistemlerinden geçirilerek cebri boru denen bir sistemle elektrik enerjisini üretecek tirbünlere verilecek. Su ile santral arasında yaklaşık 5 km’lik bir mesafe olacak. Bu santral ile 8 MW elektrik enerjisi elde edilecek. Ancak Ozan Hoca ile yol boyunca yaptığımız konuşmalarda ortalama bir hidroelektrik santralinin 250-300 MW arası elektrik ürettiğini öğrendim. Bu kadar küçük bir miktar için bu derenin doğallığını bozmaya değer mi diye düşündük Alper’le. Şimdi şirket, yazın 3,5 aylık sulama süresince dereden su almayacağını, elektrik üretmeyeceğini söylüyor, bir lütuf olarak da Türkiye’de bunun bir ilk olduğunu ekliyor ve ayrıca normal dönemlerde de köylülerin ihtiyacı kadar miktarı ve derenin can suyu denen dere içerisindeki ekolojik yaşamın devam etmesi için gerekli olan miktara da dokunmayacak, geri kalanıyla elektrik üretecekmiş. Proje toplamda 25.812.244 TL‘lik bir projeymiş. Üretilen enerjinin miktarı bölgede yer alan diğer hidroelektrik santralleri ve termik santrali düşünüldüğünde bu üretimin yaklaşık %1‘i civarında. Ozan Hoca söylemişti, şuradaki verileri kullanıp kaba bir hesap yaptım az önce doğruymuş. Bu kadar düşük bir enerji için böylesine saçma bir yöntemle enerji üretmek muhtemelen birilerini ihya edeceği için bu kadar ısrarcı bu şirket.

Köy, inanılmaz bir örgütlenmeye sahip. Köylülerin açtığı bir web sitesi var. Onlar bu santrali köylerinin doğasını bozacağı için istemiyorlar. Bu dere, onların değirmenlerini çalıştırıyor, tarlalarını suluyor. Ayrıca projede söylenen 3,5 ay üretim yapılmayacaktır sözüne de güvenmiyorlar. Ayrıca bu miktarın yetmeyeceğini çünkü yılın nerdeyse 6 ayı bu suya tarımsal faaliyetleri için ihtiyaç duyuyorlarmış. Bir dernek kurmuşlar ve bu dernek ile projeye sonuna kadar hayır diyorlar.

Gürleyikli Avatarlar Doasına Sahip Çıkıyor

Bizi karşıladıklarında kendimizi bir eğlencenin ortasında bulduk. Sivrihisar‘dan özlediğim Org+saz melodilerini buldum burda 🙂 Biz oynamadık ama, Alper, Selma ve Turo ile köyün değirmenini gezdik, sağına soluna baktık, bir amcanın dereden bulduğu bir zamanlar bir odun parçası olan ancak zamanla taşlaşan o acayip nesneyi alıp taşıdık. (Getirdim Eskişehir’e de 🙂 )Köyün meydanındaki afişler çok acayipti. Ama en tuhafı “Gürleyikli Avatarlar Doasına Sahip Çıkıyor” yazanıydı. Evet, Avatar filmine gönderme yapmışlar 🙂

Daha sonra da ÇED Halkın Katılımı toplantısına gidip gitmemek konusunda derin tartışmalar yaşadık. Zira köylülerin hiçbiri katılmıyorlardı. İmza toplamışlar.  Sonra gitmeye karar verdik. Ozan Hoca bizden önce gitmişti, bizde toplantı başladıktan biraz sonra girdik köy kahvesine. Hayatımda katıldığım ilk halkın katılımı toplantısı başlamış oldu böylece. Toplantıyı İl Çevre ve Orman Müdürü yönetiyordu. Bir yanında projeyi yapan firmadan bir Çevre Mühendisi ve diğüer yanındaysa stajımdan da tanıdığım şube müdürüm İsmail Bey, mühendisler Halil Bey ve Fatih Bey vardı. Ancak onlar toplantı boyunca sessiz kaldılar.

Toplantı İl Çevre müdürünün bir anlam veremediğimiz üslubu ile devam ediyordu. Az sayıdaki köylünün yaptığı itirazlar dinleniyordu. Odada ki herkes gibi bende bunların beyhude olduğunu anladım. O esnada orada projeyi yapan firmadaki mühendislerden biri hepimizi salak yerine koyup şu anlamsız konuşmayı yaptı: “Ben 40 yaşındayım. Bu lüks altında çok ders çalıştım. (O esnada kahvehanede gördüğü lüks ışıklarını kastediyor) Enerji bizim ihtiyacımız. Karadeniz’e yapmayalım, Tunceli’ye yapmayalım, ee nereye yapacaz biz bu tesisleri? Yakında heralde tekrar başlayacağız lüks kullanmaya.” Orada odada bulunan onca Çevre Mühendisliği öğrencisini salak yerine mi koyuyorsun? Bu kuracağın tesisin üreteceği enerji ile vatanı mı kurtaracaksınız? Üstelik siz bu enerjiyi üretmek için sayıları giderek azalan derelerimizinden birisinin akışını değiştiriyorsunuz, doğal yatağından çıkarıyorsunuz. Bunu da sırf para kazanmak için yapıyorsunuz, ülkeyi daha çok sevdiğiniz için değil. Bölgede rüzgar enerjisini bile kullanarak bu enerjiyi elde edebilirsiniz. Biz bu yapılmaya çalışılan şeyi görmüyoruz sanki. Toplantı boyunca İl Müdürünün de emeklilik hayallerinden bahsetmesi olaya renk getiren başka bir konuydu. Emekli olduğunda pazarda Gürleyik fasülyesi arayacakmış mesela. Tüm bu salaş hava Ozan Hoca’nın konuşmaya başlamasıyla dağıldı. Ozan Hoca, önce İl Müdürü’ne toplantının başında bizim şahit olmadığımız bir olaydan dolayı tepki gösterdi. Sonradan öğrendiğimiz, meğer toplantının başında sanki Gürleyikliler bizi onlara destek olalım diye çağırmışlar, biz Anadolu Üniversitesi’nden otobüs kaldırmışız gibi bir izlenim oluşmuş müdürde. Dernek başkanına tepki göstermiş, çıkışmış. Ozan Hoca’da bu haksız tepkiye tepki göstererek başladı. Sonra raporun yazılmasındaki özensizlikten, kopyala yapıştırlardan bahsetti. Bakanlığın bu tip halkın istemediği projelerde Proje dosyalarına internetten tesadüfen kısa bir süre kala erişime izin verdiğine dikkat çekti. Daha önceki projelerde de halkın istemediğini açıkça ortaya koyduğunu ancak nihai rapora halk bu projeyi sıcak karşılamıştır yazıldığından bahsetti.

Toplantı boyunca müdürün kurduğu birkaç cümleyi not aldım. “Şimdi burada ben güçlüyüm, ama yarın emekli olduğumda benimle rahatlıkla konuşabileceksiniz.”, ” Bu bölgede okur yazarlık düşük işte bu da bir gerçek.” ve ” DSİ’den istemişsiniz yapmamış, bakın işte özel şirket yapıyor, daha ne istiyorsunuz?” Bu cümlelerle ne demek istediğini düşündüm uzun süre.

Yandaki Amcaya Dikkat

En nihayetinde hiçbir şeyle başlayan toplantı yine hiçbir şeyle bitti. Çevre ve Orman Bakanığı’ndan gelen ve sebebini bilmediğimiz halde kalkıp ÇED sürecini, sanki idiyotlara anlatıyormuş gibi anlatan o bayanın anlamsız kahkahaları kulağımda çınlayarak çıktık kahveden. Yazın birlikte çalıştığım mühendislerle sohbet ettik biraz. Özlemişim hepsini. Sonra hocamızla ve arkadaşlar arasında değerlendirmelerimizi yapıp tekrardan Eskişehir’e doğru yola koyulduk. Güzel ve pek çok yönden anlamlı bir gezi olmuştu. Teşekkürler Ozan Hoca.

NOT: Yazımda hatırlayabildiğim ve not aldığım herşeyi yazdım. Şirket adını ve bazı şahıs isimlerini bilerek kullanmadım. Burada yazımda her ne kadar HES karşıtı gibi dursam da aslında karşı olduğum şey yazımda da belirttiğim üzere buı kadar küçük bir şey için böyle değişimin yapılması. Toplantıdaki çevre mühendisi en temiz enerji üretim yolunun HES olduğunu söylüyordu. Ancak ben bu yolun pek temiz bir yol olduğunu sanmıyorum. Devlet, bu suyun kullanım hakkını 49 yıllığına kiralamış bu şirkete. Oradaki halkın suyunu, hepimizin suyunu yani.

Selma - Ben - Alper

NOT 2: Biraz uzun bir gün olduğu için bu yazıya ilerleyen günlerde eklemeler olacaktır.