Tag Archives: Numan

2022 Yılımın Özeti

Şansa bak, yılın ilk yazısı yılın ilk dolunayına denk geldi. Bir My Resort klasiği haline gelen Yılımın Özeti yazısı başlıyor. Sıkılmadan okumanız dileğiyle.

Refah düzeyimin iyice düştüğü, ekonomik karamsarlıklarla boğuştuğumuz, buna rağmen eşimiz dostumuzla oldukça güzel zamanlar geçirip güzel işler ve ilkler başarabildiğim bir yıl oldu. 2013 yılından sonra, galiba hayatımın en hızlı geçen yıllarından birisi de olduğunu söyleyebilirim. Eskişehir’deki iş yerimde 5. yılımı, mesleğimde ise 10. yılımı geride bıraktım. Eskişehir’de geçirdiğim süre, artık Bilecik’te geçirdiğim süreyi geride bıraktı. Eskişehir’de yaşadığım her tecrübe de zaten Bilecik’i geride bıraktı.

2008 yılında Windows’un ilkel denilebilecek blog platformu olan Live Spaces altında blog yazmaya başladım. Yaklaşık bir yıl sonra, 2009 yılının Şubat ayında ise akıllıca bir hamle yaparak, o güne dek yazdığım yüzden fazla yazıyı birkaç gece uyumadan WordPress üzerine taşıdım. Ve o tarihten beri de WordPress altyapısını kullanmaya devam ediyorum. On üç yıldan uzun süredir My Resort, WordPress çatısı altında varlığını sürdürüyor.

Blog bu yıl yazı sayısı bakımından oldukça düşük bir performansa sahip. Sadece 48 yazı yazabilmişim. Ortalama olarak haftada bir yazı yazmışım. Bu benim açımdan oldukça yetersiz ancak hayatımızın en önemli parçası olan Mert Ekin‘in varlığı bu sayı üzerinde oldukça etkili 🙂 Bu yılın ikinci yarısında eşimin çalışma koşullarının değişmesi sebebiyle hafta sonumu tamamen Mert’le birlikte geçiriyorum. Hafta sonlarında kendime yazı yazmak şöyle dursun, kitap okuyacak bile imkan yaratamadım. Eh, bunda biraz benim de acemiliğim var elbette. Halil Abi‘den ders alacağım. Geçen sene de yazı ortalaması için Mert’i bahane etmişim ancak geçen yıl henüz 1,5 yaşında olan Mert’in bu sene olduğu kadar oyuna ve ilgiye ihtiyacı yoktu sanırım. Görünen o ki bu ihtiyacı da her geçen yıl daha da artacak.

Yılın son ayında blogla hiç ilgilenemedim. Çünkü bu yıl içerisinde yapmayı planladığım ancak ekipman eksikliğinden dolayı yapamadığım podcast projem için çalışmalar yapıyordum. Üstüne bir de Mert’in ufak tefek rahatsızlıkları olunca blogda yayımlanacak yazıların ancak taslaklarını yazabildim. Yayımlayamadım. Geçen yıldan yazmaya başlayıp da yayımlayamadığım taslaklarım şu şekilde:

  • Tübitak’tan Astronomi ve Popüler Bilim Kitapları
  • Pentagram – Makina Elektrika
  • Kayıp Tabur (öykü)

Bunlardan özellikle Pentagram’ın bir türlü CD ve plak formatında yayımlayamadığı albümünün yazısı büyük pişmanlık oldu benim için. Keşke albüm çıktığı dönem yayımlasaydım. Bu taslakları yılın ilk ayı içerisinde tamamlayıp yayımlayacağım. Hatta kendime koyduğum ilk hedef de bu olsun.

Bu yıl blogda en çok okunan yazılar İyi Bir Münazara İçin İpuçları, Gillette Tıraş Bıçakları Kullanıcı Deneyimleri ve Avatar – Arayış (Çizgi Roman) başlıklı yazılar oldular. Bu yazılar önceki yıllarda yazdığım halen reyting almaya devam eden yazılar. Bu yıl yazdığım yazılardan ise en çok okunanlar Madeni Para Koleksiyonum: 1 TL ve Yıl Serileri ve İhsan Oktay Anar – Tiamat (2022) İnceleme başlıklı yazılar oldular. Bu yıl önceki yıllara göre bloga okuyucu yönlendiren mecralarda da ciddi değişiklikler olmuş. Blogun yayım hayatının başından beri ilk defa bu yıl bloga en çok okuyucuyu Facebook değil, WordPress Mobil Uygulaması yönlendirmiş. Bu muhteşem bir gelişme. Yine, geçen yıl blog için açtığım Instagram hesabı sayesinde Instagram da Facebook’u geçerek, bloga en çok okuyucu yönlendiren ikinci platform olmuş. An itibariyle 258 takipçi var burada. Umarım bin kişiye yaklaşır. Bu yıl ilk defa denediğim WhatsApp anlık gönderileri ise beklediğimden daha az okuyucu göndermiş göndermesine ancak özellikle arkadaş ve iş çevremden bu anlık gönderiler sayesinde çok fazla kişiyle etkileşim kurabildiğim için bu yıl da aynı platformlara devam edeceğim.

Şimdi gelelim, blogun aylık maceralarına. Bu yazıları iş yerinde tuttuğum günlükten notlarla da destekleyeceğim.

Ocak 2022: Ocak ayında 7 yazı yazmışım. Yılın en çok yazı yazdığım ayı da bu ay olmuş. Elbette bu durumda bir haftalık Covid karantinam da etkili oldu. Bu ay 19 Ocak sabahı Eskişehir’de yoğun bir kar yağışı başlamış. Bu yağış bütün hafta devam etmiş.

  • Metis Ajanda koleksiyonuna başladım. Hatta o koleksiyon bu yıl da devam ediyor. 2023 yılı Metis Ajandası‘nın sloganı ArzuHal.
  • Covid oldum: Pandeminin son atağında ben de hastalığa yakalandım. Üçüncü doz biontech aşımı olduktan aşağı yukarı bir hafta sonra, birkaç seri hapşırmanın ardından gidip test verdim ve sonucum pozitif çıktı. Bir hafta evde kaldım. En ufak bir ağrı sızı hissetmedim. Zaten benim karantinam bittikten sonra da Bilim Kurulu pandemi koşullarını oldukça hafifletti.
  • İhsan Oktay Anar‘ın Tiamat isimli yepyeni bir roman yayımlayacağı müjdelendi.
  • İş Yerinde Yepyeni Yüzlerle Tanıştık: Bu yıl iş yerimiz açısından en büyük gelişme özelleştirilen Makine Kimya Endüstrisi Kurumu‘ndan bizim kuruma geçiş yapan arkadaşlarımız oldu. Numan, Serkan, Kübra, Merve ve Hasan ben karantina altındayken Ocak ayı içerisinde yeni çalışma arkadaşlarımız oldular. Bu kadar kısa sürede bu arkadaşlarımızla çok samimi arkadaşlıklar kurduk. Serkan’la okuldan da arkadaştık zaten. Ancak diğer arkadaşlarımızla da sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi bir uyum yakaladık.
  • Pentagram – Acoustic Live 2017 isimli çalışmasını yayımladı: Ama Youtube’dan. DVD ya da bluray olarak basılmadı bu güzel çalışma. Birkaç defa sosyal hesaplarından yazmama rağmen cevap dahi alamadım bu soruya.

Şubat 2022: Şubat ayında dört yazı yayımlamışım. Bu ayın başında tıpkı geçen ay bana olduğu gibi Merve ve annem Covid pozitif çıktı. Yabancı Dil Sınavına başvurdum. Yine bu ayın son günlerinde halı saha maçlarımıza başladık.

  • Org aldım: Her defasında midi klavyeyi kurmak artık zor geliyordu. Ufak tefek melodiler aklıma geldiğinde yutmak zorunda kalıyordum. Casio marka ikinci el sağlam bir org denk getirip aldım. Bu orgu yılın ilerleyen günlerinde kaydettiğimiz videolarda da kullandım.
  • Seksen Günde Devri Alem Dizisi: Bu yıl, Jules Verne‘nin meşhur kitabından uyarlanan Seksen Günde Devri Alem isimli diziyi izledim. İngiliz yapımı ve oldukça keyifli bir diziydi. Bu diziyi ve Jules Verne hakkındaki tüm gelişmeleri çok sevgili Murat Haser ve Instagram grubumuz sayesinde takip ediyorum. Ayrıca bir süredir kıymetli Ahmet Öncüer hocamı da ihmal ettiğimin farkındayım. Ankara’ya ilk gidişimde kendisini arayacağım.
  • Annem, babam, kardeşlerim ve eşim de Covid oldu: Ailecek covid olma hakkımızı kullandık ve şükür ki bir daha hastalık yaşamadık.
  • Pentagram konserine gittik: Yılın ilk konseri oldu bu. Oldukça kalabalık bir ekiple gittiğimiz konserde ön sıralardaydık ve çok eğlendik. Yılın ikinci yarısında gittiğimiz konserde neler olacağını bilseydim daha da eğlenirdim.

Mart 2022: Kış devam ediyor, nasıl bir soğuk varmış! Bu ay 5 yazılık bir performans sergilemişim. Mert Ekin sünnet olduğu için sağ olsun iki taraftan da sürekli misafirimiz ve sürekli Mert’le ilgilenenler oldu. Bu sayede blogla ilgilenebildim. Ah canım blogum! Bu arada Mert’in sünnet olacağı gün arabayı ufak bir sürttüm.

Nisan 2022: Nihayet bahar gelmiş. Belli çünkü sadece 3 yazı yazabilmişim. Bu ay Yabancı Dil Sınavı’na girdim. Sınavdan birkaç gün önce oturup biraz kelime çalışıp deneme çözdüm. Ders çalışmayı seviyorum galiba. Bu ayın son iki haftası özellikle iş yerinde oldukça yoğun ve koşturmacayla geçti. 23 Nisan için özel bir etkinlik organize ettik. Bu organizasyonda çeşitli görevlerim vardı. Yine bu ayın ilk günlerinde Sertan‘ın babası vefat etti. İşyerindeki bilgisayarım bozuldu. İkame bir bilgisayarla yılı tamamladım. Neyse ki yeni bilgisayarım çok iyi. Telefonum yere düştü ve kalemi fırlayıp kırıldı. Yeniledim.

Mayıs 2022: Yoğun bir ay olmasına rağmen blogda 5 yazı yazmışım. Havalar iyice ısınmıştı. İşyerinde gündem yine yoğundu ancak keyifliydim. Mert bu ay iki yaşına girdi. He-Man temalı bir doğum günü yaptık. Bayramı evde geçirmemiz dolayısıyla hem yazdım hem de bol bol okudum. Bu ayın ortalarında Eskişehir’de güzel bir kitap fuarı oldu. Türk Dil Kurumu’ndan kitaplar aldım. Ayrıca bu ay implant tedavisine başladım. Yine bu ayın son günlerinde Eftade Hocam ve ekibiyle birlikte “Geleceğin Yeşil Yakalıları” isimli TÜBİTAK projemizi gerçekleştirdik. Benim için harika bir tecrübe oldu. Emeği geçen başta Merve ve Esra olmak üzere, Mine ve Sevda ve tüm diğer arkadaşlarımıza teşekkür ederim. 29 Mayıs Cumartesi günü kurum olarak İstanbul’a gidip geldik günü birlik şekilde.

  • Yabancı Dil Sınavı açıklandı: Sınav aslında Nisan ayının son haftası açıklandı ancak yazabildim. Sınava 70 ve üzeri bir puan almak hedefiyle girdim. 80 üzeri bir puan alarak hedefimi gerçekleştirmiş oldum.
  • Madeni Para Koleksiyonumun 1 TL serilerini paylaştım. Bu yazım, bu yıl yazdığım ve en çok ilgi gören bir diğer yazım oldu. Bu yazıyı yazdıktan kısa süre sonra Erdem Abi sayesinde elimdeki yıl eksiklerinin hepsini tamamladım. Sadece o değil, çevremdeki çoğu arkadaşım da bu koleksiyonuma destek oldular.

Haziran 2022: Bu ay 4 yazı yazmışım. Ayın ilk günleri Çevre Haftası etkinlikleri sebebiyle koşturmacayla geçti. İş yerinden sevgili Burak Abimiz bana bir kaset ve radyo deck hediye etti. Kaset deck’in tamiratını evimin karşısında bu yıl açılan Alisa Elektronik‘te Ali Abi’ye yaptırdım. Canavar gibi oldu! Muhteşem bir set kurdum böylece. Bu ayın son günlerinde doktora mezuniyet törenimiz oldu ancak yazısını Temmuz ayı içerisinde yazdım.

  • Jules Verne koleksiyonuma yeni kitaplar eklenmiş. Ayrıca Ötüken Yayınları’ndan Denizler Altında 20000 Fersah romanının oldukça müthiş bir baskısı çıktı. Bu yıl ağırlığımı Alfa Yayınları’ndaki Olağanüstü Yolculuklar Serisi’ne verdim. Yayınevi, serinin 2023’te tamamlanacağını duyurdu.
  • Türkiye Çevre Haftası’nı kutladık: Normalde iş yerindeki etkinliklerden oldukça yüzeysel bahsederim. Ancak bu etkinlik ciddi anlamda emek verip her aşamasında saatlerimizi harcadığımız bir organizasyon olunca ben de yazdım elbette. Sevda’yla birlikte sunuculuk yapmamız, düzenlediğimiz voleybol turnuvası, bisiklet turu gibi etkinliklerle oldukça kapsamlı bir organizasyon yaptık. Öncesindeki bütün bir Mayıs ayı ve Haziran ayının ilk haftasını bu işe adadık. Voleybolda başarılı olamadık. Takımımız Kübra, Halil Abi, Rıdvan Abi, Numan ve benden oluşuyordu.

Temmuz 2022: Bu yılın şüphesiz en iyi ayı bu aydı. Çok mutluydum. Bloga dört yazı yazdım. Çünkü Haziran ayı sonunda güzel bir mezuniyet töreni yaşamış, ayın ortalarında da Maykıl Ceksın kulübüyle tatile gitmiştik. Yine bu ayın ortalarında bu yıl ki stajyerlerimiz başladılar. Hepsi çok güzel ve iyi arkadaşlarımız oldular. Egehan, Fatih, Begüm, Almina, İpek, İrem ve Çağlar birbirinin peşi sıra kurumumuzda staj yaptılar. Oldukça saygılı ve sevgi dolu bu arkadaşlarımızın bahtları ve yolları açık olsun. Başta Fatih ve Çağlar olmak üzere hepsiyle halen görüşüyorum ve görüşmeye de devam edeceğim. Yeri gelmişken sürpriz yılbaşı hediyesi için sevgili Egehan’a ve çok uzaklardan bir kart yollayarak beni mutlu eden sevgili Buket’e selamlar sevgiler.

  • Doktora mezuniyet törenine katıldık: Bir yıl önce mezun olmuş ancak pandemi nedeniyle mezuniyet töreni yapılamadığından pek de anlayamamıştık mezun olduğumuzu. Bir önceki yılın mezunlarıyla birlikte bu yıl nihayet bir mezuniyet töreni düzenlendi ve Alper’le birlikte katıldık. Bu törende Lisansüstü Eğitim Enstitüsü mezunları adına konuşmayı ben yaptım. Birinci olmuşum 🙂
  • James Webb Uzay Teleskobu faaliyete girdi. Bu teleskop insanoğlunun evrene açılan yepyeni bir gözü oldu. Artık çok daha uzakları görebiliyoruz. Üstelik görüşümüz de daha keskinleşti. Önümüzdeki birkaç on yıl içerisinde çok büyük keşifler yapılacağına olan inancım arttı.
  • Şerit rozet ve bröve koleksiyonuna başladım. Aslında bu merakım çok daha eskiye dayanıyordu ancak bu yıl ilk defa planlı bir şekilde piyasan bröve ve rozet toplamaya başladım. Bu noktada seritrozet.com isimli siteye çok şey borçluyum. Sahibiyle Ankara’da da buluşup tanıştım. Konuya ilişkin çok daha fazla bilgi elde etme şansım oldu. Ayrıca bir de çok kaliteli bir posterim oldu. Bu koleksiyona bu yıl da devam edip yakın zamanda birkaç görsel daha paylaşacağım.
  • Maykıl Ceksın kulübüyle Datça’ya gittik: İşte yılın en keyifli yazılarından birisi daha! Önce Denizli’ye gidip Turgutlar’la buluştuk. Ertesi gün ise Sercan ve Alper’le yol üzerinde buluşup üç aile Datça’ya gittik. Burada çok şirin bir otelde kalıp oldukça keyifli bir hafta geçirdik. Denize doyduk. Dönüşte de Volkan’ın ailesini ziyaret ettik Çubucak’ta. Ciddi anlamda yorucu bir yol tecrübesi oldu benim için. Özellikle dönüş yolunda Mert’in de huzursuzlanmasıyla mücadele ettik ve kazasız belasız dönebildik.

Ağustos 2022: Evet, yaz ayları oldukça keyifli geçmeye devam ediyor. Bu ay da 4 yazı yazarak adeta kendime bir standart oturtmuşum. Bu ayın bir kısmını yollarda geçirdim. Yine bu ay yılın ilk kamp tecrübesini yaşadık. Ayın ilk haftasında Mert ve annesi Antalya’ya gittiler. Ayın sonlarına doğru iş yerinden arkadaşımız Osman vefat etti. Mekanı cennet olsun, geride kalanlara sabırlar diliyorum.

  • Umut Sarıkaya’nın külliyatı tek seferde yayımlandı. Komik Şeyler Yayıncılık güzel bir çalışmaya imza atıp Umut Sarıkaya’nın çalışmalarından oluşan üç kitap ve iki albümü koskoca bir set olarak yayımladı. O günden beri Umut Sarıkaya’nın Eskişehir’e gelmesini bekliyorum. Blogda yazmadım ama birkaç ay sonrada yine Dünya Klasikleri isimli bir kitabı üstelik özel baskısıyla yayımlandı.
  • Kardeşim Mustafa burun ameliyatı oldu. Blog elbette benim dışımdaki aile fertlerinin ve yakın dostlarımın da hayatlarındaki önemli olayları anlatıyor. Kardeşimin taa lisedeyken geçirdiği trafik kazasının ardından yıllardır kademe kademe geçirdiği ameliyatların sonuncusu da nihayet oldu. Ben de o gece refakatçi olarak kaldım yanında.
  • KİM Tiyatro Ekibiyle tanıştık. Biricik arkadaşımız İnanç’ın harika performanslar sergilediği bir tiyatro oyunu dolayısıyla KİM Tiyatro ekibiyle tanıştık.
  • Çamkoru Tabiat Parkı’nda kamp yaptık: Emre’nin Ankara’da yaşamaya başlamasının bir kutlaması olarak Alper ve Emre’yle Ankara’da Çamkoru Tabiat Parkı’nda kamp yaptık. Müthiş bir kamp oldu. Sonradan bu alanın sevgili arkadaşım Özge Şefimin sorumluluk sahasındaki bir tabiat parkı olduğunu da anladım. Eh biraz sitem etti o da.

Eylül 2022: Oldukça keyifli geçen bir yazdan sonra sonbahar başladı. Ortalamayı koruyor ve 4 yazıyla devam ediyorum. Bu ay KÖFN’ün hit parçası Bi’ Tek Ben Anlarım’ı coverladık Instagram’da. Yıl boyunca yaptığımız cover parçaları yazının sonlarına doğru liste şeklinde vereceğim. Alper’in doğum gününde İngiltere Kraliçesi Elizabeth öldü. Ölmez denilen kadın öldü. Dünya ona da kalmadı. Bu ay yeşil pasaport aldık.

Ekim 2022: Sonbaharın artık iyice kendini hissettirdiği, soğuğun iliklere işlemeye başladığı bir ay olmuş. Yine bu ay da 4 yazı yazmışım. Bu ay kısa süreli bir Ankara ziyaretim oldu. Temmuz ayında başladığım şerit rozet koleksiyonuyla ilgili olarak Ankara’da seritozet.com isimli sitenin sahibiyle buluşup tanıştım.

Kasım 2022: Yoğun bir yağmur vardı ay boyunca. Ay boyunca 3 tane yazı yazabildim.

  • Mezunlar buluşmasına gittik: Mezuniyetimizin 10. yılında pandemi nedeniyle yapılamayan ve bu yıl telafisi yapılan mezunlar buluşmasına gittik. Dönem arkadaşlarımızın yanı sıra hocalarımızla da bir araya gelebildik bu sayede. Aynı gün Alper, Emre, Ahmet Ali ve Çağlar‘la stüdyoya girdik.

Aralık 2022: Ve yılın son ayı. Bu tembel kardeşiniz sadece bir yazı yazabildi. 2014 yılındaki askerliğimden beri hiç bir ayda iki yazının altına düşmemiştim. Neyse sağlık olsun. Yılın son ayının en güzel yanı 2022 Dünya Kupası Turnuvası oldu. Katar’da oynanan turnuvayı favorim olan Arjantin kazandı. Ve böylece Messi gezegenin yaşayan en iyi futbolcusu oldu. Bizim nesil de tıpkı önceki nesiller gibi (Pele, Maradona) kendi döneminin efsanesi Messi‘yi nihayet Dünya Kupası alırken görebildi. Arjantin takımında kamuoyunda oldukça itici karşılansa da kaleci Martinez de turnuvanın bir diğer yıldızı oldu. Olağanüstü kurtarışlar yaparak en az Messi kadar kupayı kazanmalarını sağladı. Son olarak bu ay sevgili arkadaşım Merve sayesinde Turkcell tarafından kazıklanmaktan kurtuldum. Çok iyi bir fiyata çok GB’lı bir tarifeye geçtim.

  • Maykıl Ceksın Kulübü olarak 10 yıl sonra yeniden Çanakkale’ye gittik. 10 yıl önce Volkan, Alper ve Sercan’la yaptığımız turu bu sefer Volkan gelemediği için üçümüz gerçekleştirdik. Yılın son ayına oldukça yüksek bir enerjiyle giriş yapmış oldum böylece. Gelibolu‘ya Temmuz 2014’ten sonra yeniden dönmek beni oldukça tuhaf, hüzünlü ve daha çok mutlu hissettirdi.

Evet, koskoca bir yılın özeti bu şekildeydi. Ancak elbette blogda yazmadığım pek çok başka güzel gelişmeler de olmadı değil. Bunlardan en önemlilerinden birisi Ender ve Semra‘nın düğünü oldu. Çok güzel bir tarihte, 29 Ekim günü düğünleri yapıldı. Düğünde çok uzun süredir görmediğim arkadaşlarımı da gördüm üstelik. Hatta ilginç bir tesadüf eseri, Fehmi‘ye arkadaşımın düğüne gittim diye anlatıp fotoğrafları gösterdiğimde fotoğraftaki arkadaşlardan Murat, Fehmi’nin çocukluk arkadaşı çıktı. Yine Eylül ayının 5’inde Doğan ve Sinem‘in düğünleri oldu. Sevgili kuzenimiz Doğan’ı ve tüm ailesini Eskişehir’de ağırladık. Biricik kardeşim Okan‘la hasret giderdik. 18 Haziran Cumartesi günü Bilecik’e Emre ve Şeyma‘nın düğünü için gittim. Düğüne gelemeyen birkaç kişi hariç herkesle görüştüm. Evlenen tüm kardeşlerimize ömür boyu mutluluklar diliyorum.

Adam Spor Merkezi‘ne büyük bir titizlikle devam ediyorum. Burada oldukça güzel bir arkadaş ortamımız oldu. Yıl boyunca Erhan Abi‘yle antrenmanlar yapıp eğlendik. Eğlendik dediğime bakmayın, daha çok o güldü. Sonbahar aylarında omzumdan sakatlandım. Ancak hocanın ve Enes‘in tavsiyesiyle glucosamin kullanmaya başladım. Kısa sürede etkisini gösterdi ve umarım böyle devam eder.

Bu yıl tıpkı blog yazamadığım gibi, pek fazla kitap da okuyamadım. Okuduğum en iyi kitaplar Sessiz Ev ve Tiamat oldular. Bu yıl kitaplığıma yaklaşık 130 kitap daha eklenmiş ancak bu sayının hepsi roman değil. Yaklaşık 30 tanesi Atlas Özel Koleksiyon Serisinden, 25 tanesi Jules Verne eserlerinden, ayrıca ders kitapları ve çizgi romanlar da var.

Bu yıl Sevda, Yiğit, Çağlar, Cem, Ahmet Ali ve Alper’le çeşitli stüdyolar yaptık ve eğlendik. Instagram’da da güzel işler paylaştığımıza inanıyorum. Bu yılın en büyük katkılarından birisi olan sevgili Çağlar sayesinde müzik işlerimiz biraz hareket kazandı. Hali hazırda başlayıp da bitiremediğimiz birkaç şarkı daha var. Onları da en kısa sürede umarım paylaşacağız.

Yıllardır olduğu gibi bu yıl da dolunay yazılarımı sektirmeden yazdım. Bu yazılarda o aya ait müzikal gelişmeleri, hayatımdan kesitleri ve yazdığım mini öyküleri paylaştım. Yılımın Özeti yazısının da bir dolunay zamanına rastlaması benim için bir ilk olacak. Dolunay konseptinden vazgeçmeyeceğim. Hatta podcast işini becerebilirsem belki aylık dolunay yazılarım için bir periyot bile oluşturabilirim. Ancak bir önceki yılı yeniden gözden geçirince blogda pek çok şeyin yarım kaldığını görüp not aldım. Önceliğim eksiklikleri gidermek.

Neler dinledim? Açıkçası bu sene en çok dinlediğim şarkı Köfn – Bi’ Tek Ben Anlarım oldu. Bunun dışında Mabel Matiz‘in pek ilgi görmeyen Nerelere Gideyim isimli Yeni Türkü coverı da beni benden aldı. Eşin dostun sayesinde ya da kendi şansıma keşfedip hayran olduğum şarkılar ise Nova Norda – Beni Biraz, Oscar And The Wolf – Joaquim, SMS – Ay Karanlık, Mabel Matiz – Nerelere Gideyim isimli şarkılar oldu. SMS grubunu Çanakkale’de keşfettik. Çok daha fazlası da var aslında ancak yazıyı yazarken bunlar aklıma geliyor. Metal müzik türünde bir önceki sene olduğu gibi bu sene de Mgla en fazla dinlediğim grup oldu. Sabhankra, Hope To Find, Amon Amarth, Gojira, Halo Effect ve Pentagram yoğunlukla dinlediğim gruplar olmuşlar. Yazın Türkiye’ye gelen The Halo Effect’e Tahir Abi sayesinde bir kart imzalatabildim. Koleksiyonum için güzel bir parça oldu. Grubun bu yıl nihayet yayımlanan Days Of The Lost albümünü ve aynı adı taşıyan şarkısının klibini çok sevdim. Ülkedeki hemen her şeyin fiyatının üçe beşe katlanması sebebiyle bu sene çok fazla plak alamadım.

Almaya niyetlendiğim albümlerden olan Pentagram’ın son albümü Makina Elektrika ise yayımlanalı aylar geçmesine rağmen halen basılmadı! Bu yılın müzikal hayal kırıklığı galiba Pentagram oldu benim için. Acoustic Live 2017 ve son albümlerinin yalnızca dijitalde yayımlanarak basılmaması ve Eskişehir’deki son konserleri bu kanıya varmam için yeterli oldu. Everybody’s Fool şarkısını coverladığımız için yılın o döneminde de Evanescence‘in 2003 tarihli Fallen albümünü dinledim sürekli. Bunun dışında bu yıl boyunca iki müthiş podcasti dinleyip durdum. Bunlardan ilki Getik Dergi döneminden arkadaşlarım Levent ve Furkan‘ın içerisinde bulunduğu (Onur ve Anıl’ı da unutmadım) “Kat 3 Daire 5” ekibinin aynı isimli podcastlari. Korku temalı hikayeleri ve sonrasındaki yarı komik yarı ürkütücü muhabbetlerini dinlemek çok keyifli oluyor. Ve değerli arkadaşım Civan‘ın büyük ve meşakkatli bir araştırma sürecinin ardından yayımlamaya başladığı 1. Dünya Savaşı Podcast Serisi yılın diğer en iyi podcast kanalı oldu benim için. Hem Levent’e hem de Civan’a teşekkürler ve selamlar.

Neler izledim? Netflix‘te bu yıl yayımlanan tüm popüler içerikleri izledim. IPTV sayesinde aslında tüm platformlarda öne çıkan ne varsa izledim. Bu yıl da favorim geçen sene olduğu gibi “Gibi” oldu. Ayrıca bu yıl keşfettiğim Ayak İşleri dizisine bayıldım. Netflix’teki 1899 isimli diziyi Dark’ın referansına güvenip izledik ve beğendik. Avatar‘ın ve Top Gun‘ın yeni filmini henüz izlemedik. Bu sene yayımlanan hiçbir süper kahraman filmini de izlemedim. Tıpkı trap müik furyası gibi lütfen şu süper kahraman furyası da azalarak bitsin. Yine Netflix’te yayımlanan Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok isimli film bu yıl izlediğim en iyi film oldu. Savaş ve özellikle Dünya Savaşları konulu filmler favorilerimdir zaten.

Evet yazının en özel ve önemli bölümlerinden bir tanesine geldik: Hedefler. Bu bölüm, bir önceki yıl nasıl yaşadığımın da aslında en kısa özeti oluyor. Ne kadar çok hedefi başarırsam o kadar iyi bir hayat sürmüşüm demektir. 2022’de koyduğum hedeflere ve gerçekleşme durumlarına bakalım:

  • Yabancı dil sınavına girip 70 almak (başardım)
  • Makale yazıp yayınlatmak (olmadı)
  • Çadır kampı yapabilmek (yaptık)
  • ALFA Yayınları’nın Olağanüstü Yolculuklar serisinin en az %60’ını tamamlamak (tam da belirttiğim kadarını tamamladım)
  • Merve’ye araba sürmesini öğretebilmek (vakit olmadı)
  • Kendime bir elektro gitar yapabilmek (yapamadım)

Eh, ne çok iyi ne çok kötü bir yıl geçmiş. Haydi şimdi de önümüzdeki yıl için kendime hedefler koyayım bakalım:

  • Merve’ye araba sürmesini öğretebilmek
  • Bilgisayarımda Windows 10’a geçmek
  • Yıl sonunda en az 30 podcast kaydı yapabilmiş olmak
  • Alfa Yayınları Olağanüstü Yolculuklar serisini tamamlayabilmek
  • Alper’le birlikte bir makale yayımlayabilmek
  • Yurt dışına bir seyahat yapmak

Hoş geldin 2023. Her yeni yıl gibi sen de umutlarla dolu olarak geldin. Üstelik cumhuriyetimizin ilk yüzyılını müjdeleyerek geldin. Umarım ülkemiz ve milletimiz için güzel bir yıl olur. Bombalar patlamaz, cehalet övüne övüne sokaklarda gezmeye devam edemez, eşimiz, ailemiz ve dostlarımızla mutlu mesut bir yıl yaşarız. Nice güzel yıllara!

Kısa Bir İstanbul Turu, Dolunay Ninnileri, Bi’ Tek Ben Anla(d)ım

Bu hafta salı sabahı Numan‘la birlikte tren garında buluştuk. Saat 07.30’da kalkacak İstanbul trenine bindik. İstanbul’da kısa bir açılış toplantısına katılacaktık. Hayatımın en uykulu tren yolculuklarından birisi oldu. Neredeyse tüm yolu uyuyarak geçirdim. Belki de sadece son yarım saat uyanıktım. Böyle yarı uykulu halde, saat 10.00’da trenden indik. Yürüyerek Kadıköy‘deki iskele civarına geldik.

Burada çok sevdiğim Akmar Pasajı‘na uğradık ancak o gün günlerden Salı’ydı ve Hammer Müzik kapalıydı. İşte bunu unutmuştum. Durum böyle olunca biz de yakında bulunan bir askeri malzeme satıcısına gittik, biraz dolaşıp koleksiyona eklemek üzere çeşitli parçalar aldım.

Daha sonra Numan’ın tavsiyesiyle, kısa bir dolmuş yolculuğuyla Üsküdar‘da bulunan Fethi Paşa Korusu‘na geçtik. Burada kahvaltı yapacaktık ancak saat 11.50’de ulaştığımız için ve kahvaltı servisi 12.00’de bittiği için geri çevirdiler. Ancak görevli “Saat 12.00’de öğle yemeği başlıyor, yemeğe kalın” dedi. Böylece yemek için adımızı rezervasyon listesine yazdırıp beklemeye başladık. Bu esnada sabahtan beri yağıp yağmamaya karar verememiş yağmur iyice hızlandı. Islanmadan bekleyebildiğimiz için şanslıydık. Bir saçağın altında yaklaşık 20 dakika bekleyip bizi aramalarına fırsat vermeden tekrar döndük ve sırada tam da bizim ismimizin olduğumuzu öğrendik. Böylece yerimize oturduk. Oldukça lezzetli ve fiyatları da ciddi anlamda makul olan bir yemek yedik. Yalnız bir tavsiye olarak köfte sipariş edecekseniz ve açsanız 1.5 porsiyon söyleyin.

Yemek faslından sonra, hemen 10 dakika mesafedeki iskeleye yürüyüp Beşiktaş’a gitmek üzere bekleyen bir tekneye bindik. Yaklaşık 15 dakika sonra Beşiktaş İskelesi’ne indik. Ve tam karşımızda İstanbul Deniz Müzesi… Yakın zamanda Halil Abi gitmişti ve muhakkak suretle benim de gitmemi tavsiye etmişti.

Deniz Müzesi belki apayrı bir yazıyı hak ediyor. Ancak burada kısaca değinmekle yetineceğim. Üç katlı müzenin giriş katında müthiş bir saltanat kayığı koleksiyonu var. Bir üst kat yine Osmanlı’da denizciliğine ve ağırlıklı olarak gemi donanımlarına ayrılmış. Daha sonra ise sergi salonları başlıyor. İlk dönem Anadolu, Osmanlı, erken Cumhuriyet ve günümüz denizciliğine ilişkin yüzlerce materyal yer alıyor bu salonlarda. Ancak bu müzeye bağışlanan eserler arasında yakın dönemde görev yapmış amirallere ait herhangi bir nesne göremedim.

Şehitlerimize ayrılan bir bölüm de yer alıyor ki oldukça dokunaklı. Kuvvet komutanlığı, her şehidimizi fotoğrafı ve şehadet tarihleriyle onurlandırıyor. Bu arada evet, bu müze Deniz Kuvvetleri Komutanlığı himayesinde. Müzede gördüğüm bir diğer eksik ise denizaltılar için çok az materyale sahip olmasıydı. Denizaltılar bu müzenin belki de apayrı bir bölümü olabilirdi. Koç Müzesi envanterinde Dünya’da çok az müzede olan bir denizaltı ve bir başka denizaltı ya ait kuyruk bölümü yer alıyorken, Deniz Müzesi’ne de böyle bir bölüm eklenebilir.

Deniz müzesinden sonra epeyce yorulduk ancak günün henüz ortasındaydık. Böylece Taksim‘e gitmek üzere yola çıktık. Buradan Taksime gitmek cidden ölümmüş. Yürüdük, adeta dağları tepeleri aştık, nehirlerden geçtik… Nihayet varınca bir geleneği bozmayarak ıslak hamburger yedik. Sonra Numan’ın tavsiyesiyle Hacı İsmail Hakkızade Hafız Mustafa isimli tatlıcıya gittik. İçeride garsonlardan ve bizden başka Türk yoktu. Tamamen Arapların geldiği bu mekanda ciddi anlamda lezzetli bir tatlı yiyerek rotamızı bu sefer de Tünel‘e ve Zuhal Müzik‘e çevirdik. Ben bu mağazaya ilk defa geliyordum. Hayran olmamak elde değildi. Koleksiyona katmak üzere Yamaha‘nın koleksiyonumda olmayan iki farklı renkteki blok flütünden aldım. Böylece seride tek eksiğim alto kaldı. Zuhal’de bir saatten daha az takılıp tekrar caddeye çıktık. Burada Yapı Kredi Yayınları’na uğradık. Daha sonra ise başka bir yere oturup dinlendikten sonra havanın kararmasın da fırsat bilerek Fatih‘e geçtik. Fatih’te Numan’ın daha önce deneyip memnun kaldığı bir yere, akşam yemeği için gittik. Açıkçası yemeğin lezzeti ve hizmet ancak ortalamaydı.

Yamaha ABS flüt koleksiyonum

Sonra ise buradan yürümeye başladık ve sokaktaki herkesin siyahi olduğu bir yere geldik. Yolda yürüyen, dükkanların önünde oturan, dolaşan, takılan, duran herkes siyahiydi. Dedim ki burası neresi? Dediler ki Aksaray! Waov. O gece, Aksaray’da Anadolu Üniversitesi Konukevi‘nde kaldık. Gün boyunca neredeyse 30 km yol yürüdüğümüz için hemen uykuya daldık.

Ertesi sabah kahvaltımızı burada yapıp en yakın duraktan otobüse atladık. Ancak ikimizde dalmış olacağız ki ineceğimiz durağı tam iki durak kaçırdık. Böylece otobüsten inip yakın bir duraktan tekrar başka bir otobüse bindik ve Sütlüce‘de bulunan İstanbul Ticaret Üniversitesi‘ne geldik. Burada da muhtemelen İstanbul’un en dik yokuşlarından birini tırmanıp tekrar inerek kampüse geldik. Bu muhit, aslında bir önceki yaz müsilaj denetimleri için İstanbul’a gittiğimizde kaldığımız Clarion Hotel‘in de içerisinde bulunduğu güzel bir yerdi.

Toplantının teknik detaylarını bir kenara bırakıyorum. Etkinlik bitince, yeniden yakında bulunan bir metrobüs durağına gittik. Buradan önce Söğütlüçeşme‘ye gittik. Bir önceki gün kapalı olan Hammer Müzik’e gittik. Almak istediğim üç albümden ikisini aldım. Hatta Eskişehir’de buluşamadığım Murat Bey’le burada karşılaştık. Daha sonra ise tren vaktine yakın tekrar Söğütlüçeşme İstasyonu’na döndük. İstasyonda beklerken taa Temmuz ayında Parkorman’da yapılan Rock Off Festivali‘nde sahne alan The Halo Effect grubundan imzalı bir kartpostalı almak üzere çok büyük In Flames hayranı sevgili Tahir Abi‘yle buluştuk. Sağ olsun kartpostalı benim adıma Daniel Svensson‘a ve Niclas Engelin‘e imzalatmış. Böylece yolculuğumuzun kapanış gerçekten çok ama çok değerli bir materyalle oldu.

Numan müthiş bir yol arkadaşı. Birlikte yaptığımız bu ilk yolculuktan çok güzel anılarla döndük ve çok daha fazlası için de sözleştik. İş yerinde güzel bir arkadaş grubumuz var ve bu ekiple yaptığımız hemen her işimiz böyle kaliteli, eğlenceli ve tadına doyulmaz oluyor.

Haftanın geri kalanı su gibi geçti desem yeridir. İş yerinde Mevlüt‘e güzel bir doğum günü yaptık. Aynı akşam ise Özge ve Alper, kısa süreliğine Eskişehir’e uğradılar. Bir gece vakti kısa sürede organize olup oldukça keyifli birkaç saat geçirdik. Pazar günümüzü ise Ahmet Ali ve Petra‘ya ayırdık. Küçük Deniz Sarp‘la ilk tanışmamız bu şekilde oldu.

Diğer yandan bir süredir Alper’le yapmaya çalıştığımız şöyle bir cover çalışması oldu. Vokal Salman’ın çevre mühendisi olduğu grup KÖFN’ün meşhur hit parçası, bu yaz aylarının ve hatta bu yılın şüphesiz en büyük şarkılarından olan Bi’ Tek Ben Anlarım‘ın en sevdiğimiz bölümünü çaldık. Bu şarkı benim için özellikle son kısmındaki solo bölümüyle ve sözleriyle oldukça etkileyici oldu.

Her anın aklında her kıvrımın,
Sanmasınlar asla seni benden ayrı,
Savrulur saçlarında hayatım;
Seni sorsunlar benden, bi’ tek ben anlarım
.” Doğru, seni bir tek ben bilmiyorum. Ama seni çok uzun süre bir tek ben anladım. Çünkü sen benden ayrı değildin ve hala değilsin. Çok dokundu bu şarkı. Umarım beğenirsin.

Bu Yıl Türkiye Çevre Haftası

Önceki gece dolunay vardı. Merve, Mert‘i uyutmaya götürünce çok sevdiğim eski bir şarkının klibi açıp defalarca izledim. İnsan müzikten sıkılmıyor. Böyle böyle dakikaları geride bıraktım. Annesinin de Mert’le birlikte uykuya daldığından emin olunca canım bir şeyler yazmak istedi. Sonra geride bıraktığım şu koskoca ayın nasıl da hareketli ve hararetli geçtiğini hatırladım. Geçen günlerde Hande Hanım bana mesajla dönüp çevre haftasında yaptıklarımızla ilgili yazımı beklediğini yazmıştı. Böyle olunca haydi dedim, başla artık yazmaya.

Mesleğe başladığım 2013 yılından itibaren, askerde olduğum 2014 yılını saymazsak, her yıl 5 Haziran’da kutlanan Dünya Çevre Günü etkinliklerine katıldım, organizasyon ekibinde yer aldım, grafiklerini tasarladım, etkinliklerde görev almanın yanı sıra bizzat katılımcı/yarışmacı olarak da bulundum. Üstelik bu etkinlikler öyle sadece bir gün kutlama yapmak ya da çelenk koymak olarak da gelişmedi. Ortası 5 Haziran’a denk gelecek şekilde, tüm bir haftada farklı etkinlikler yaptık her yıl. Bu sebeple her yıl Haziran ayının ilk haftası benim için koşuşturmacayla eş anlamlı oldu.

Bu yıl ülkemizde, 5 Haziran Dünya Çevre Günü etkinlikleri bambaşka bir boyuta taşındı. Çünkü bu yıl Türkiye Çevre Haftası Genelgesi yayımlandı ve bu genelgeyle ülkemizde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı koordinasyonuyla tüm illerde eş zamanlı etkinlikler planlandı. Bugüne kadar blogda, iş yerinde yaptığımız etkinliklere çok az yer verdim. Yaptığımız etkinliklerden yüzeysel olarak bahsettim. Müsaadenizle bu yazımda birazcık bu seneki çalışmamızdan bahsedeyim.

Aslında biz planlama yapmaya taa Nisan ayının ortalarında başlamıştık. Ancak son dakika gelişen bir üst kararla Türkiye’de ilk defa kutlanacak 23 Nisan Çocuk ve Çevre Şenliği hazırlıklarına başladık, üstelik yalnızca bir haftamız vardı.

Hazırlıkları en hızlı şekilde tamamladık ve günü geldiğinde etkinliği Eskişehir’de Millet Bahçesi‘nde yaptık. Bu alan, konum olarak Eskişehir’deki en avantajlı yerlerden birisi olmasına rağmen teknik açıdan birkaç önemli eksikliği vardı. Neyse ki bu eksiklikleri ekibimizin öngörüleri sayesinde aştık ve sorunsuz bir 23 Nisan Şenliği oldu. Artık önümüzde bir aydan daha fazla bir süre vardı Dünya Çevre Günü için.

Biz Mayıs ayının başlarında aşağı yukarı çerçevemizi belirlemişken etkinliğe kısa bir süre kala Merkezden gelen bir talimatla programımıza bazı ilaveler yapmak, bazı şeyleri de iptal etmek zorunda kaldık. Tüm bu süreçte ön hazırlıkları bu haftaya özel olarak oluşturulan bir komisyonla yaptık. Komisyonumuzda müdür yardımcımız ve şube müdürlerinin yanı sıra, sevgili arkadaşlarım Sevda, Kübra, Serkan ve Yunus Emre yer aldılar. Özellikle etkinliklerin başlamasından önceki hafta ve etkinlikler boyunca ciddi efor sarf ettik. Bu süreçte iş yerindeki diğer çalışma arkadaşlarımızdan destek olanlara da sonsuz sevgiler 🙂

Dediğim gibi tüm hafta, 1-7 Haziran tarihlerinin tamamında etkinlikler vardı. Bu süreçte iş yerinde bir voleybol turnuvası düzenledik. Toplamda 6 farklı takım çıkardık. Bizim takımımız Kübra, Halil Abi, Erdem Abi, Rıdvan Abi, Serkan, Numan ve benden oluşuyordu. Bu takımla ilk maçımızı ciddi bir averajla kazandık ancak sonradan kurallar değişince iki maç daha oynayıp kaybettik. Turnuvayı Milli Emlak Müdürlüğümüz kazandı. Bu turnuvayı kendi adıma çok önemsemiştim. Önümüzdeki yıl özellikle kadın sporcuların daha fazla olacağına inanıyorum.

Çevre Haftasının en güzel yanlarından bir tanesi de birbirinden farklı üç spor/hareketlilik organizasyonu içermesiydi: voleybol turnuvası, bisiklet turu ve yürüyüş. Voleybol turnuvasından sonra 3 Haziran tarihinde (ki o gün Dünya Bisiklet Günü) “Çevre Dostu Bir Yaşam İçin Bisiklet” mottosuyla bir bisiklet turu düzenledik. Kendi adıma en mutlu olduğum etkinliklerden bir tanesi de bu oldu. Çünkü bisiklet kullanmayı seviyorum. Eskişehir’de çalışmaya başladığım 2018 yılından beri, her yılın en az yarısında işe bisikletle gidip geldim. Araba aldıktan sonra bile bisikletle gidip gelmekten hiç vazgeçmedim. Bisiklet ve işin, böyle buluştuğu bir etkinliğe de pekala büyük keyifle katıldım. Yukarıda da yazdığım gibi, organize ettiğimiz etkinliklere de bizzat katılmaktan büyük aldım. Yalnızca ben değil; Sevda, Numan, Serkan, Yunus Emre ve Kerem Bey‘le birlikte binamızı temsil ettik etkinlikte.

5 Haziran günü ise bu yılki kutlamaların zirvesiydi. O gün öğlen saatlerinde bir protokol geleneği olarak Valilik Binası önünde bulunan Atatürk Anıtı’na kurum çelengini bıraktık. Sunuculuğunu yaptığım bu kısa etkinlikten sonra kortej halinde yaklaşık 3 km.lik bir yürüyüşle Millet Bahçesi’ne ulaşıldı. İşte Millet Bahçesi’nde “Türkiye Çevre Haftası” etkinliğimiz başlıyordu. Bugüne kadar çeşitli etkinliklerde ufak tefek sunuculuklar yapmıştım ancak ilk ciddi sunuculuk girişimim başlamak üzereydi. Saat 15.30’da Sevda ile birlikte sahnedeki yerimizi aldık, müzik başladı ve kayıt!

23 Nisan’da yaptığımız etkinlikte anlamıştık ki böylesine geniş olan bir alanda bu tarzda bir etkinlik yapılacak ise sahne kurulması muhakkaktı. Diğer tüm etkinliklerin, sahneyle bir şekilde kesiştirilip planlanması gerekiyordu çünkü. Sevda’yla birlikte tüm bir programı kısım kısım, ufak aralar vererek sunduk. Yorucu fakat müthiş keyifli bir tecrübe oldu ikimiz için de. Sahnede ani gelişen durumlara karşı hazırlıklı olmak gerekiyordu. Örneğin teknik aksaklıklar. İki defa, tam iki defa elektrik kesildi örneğin. Neyse ki törende bir aksama olmadan kısa sürede yayın geri geldi.

Sahneyle gündemimize giren bir diğer yenilik ise yayın akışının planlanması oldu. Çünkü sahnenin arkası led ekranla çevriliydi. Buradaki görselin, müziğin ve sunumun eş güdümlü ve uyumlu olarak ilerlemesi gerekliydi. Her ne kadar akışı ezberlesek de kumanda da oturan tonmaistera da destek verilmesi gerekliydi. Bu nokta da sağ olsun Erdem Abi yardımımıza koştu.

Özellikle son birkaç gece başımızı yastığa koyduğumuzda aklımıza gelen aksaklıkların hiç biri yaşanmadan ve hatta kısa süreli elektrik kesintileri bile çok da moralimizi bozmadan, kazasız belasız tamamladık etkinliği. Sahnenin şüphesiz en güzel anları, küçük öğrencilerin atık malzemeleri kullanarak tasarladıkları kıyafetleriyle gerçekleştirdikleri “Atıktan Modaya” isimli defile boyunca yaşandı. Genç tasarımcılarımız cıvıl cıvıldılar.

Etkinlikten sonra koşar adımlarla iş yerine döndük ve etkinlik materyallerini buluta yüklemeye başladık. Çünkü yapılan tüm etkinlikler Türkiye’de eş zamanlı olarak yapıldığından, Ankara’da bir ekip de bunları derleyip sosyal medyada yayımlıyordu. Saat 20.00’de iş yerinden çıktığımızda yorgunluktan ağzımızı bıçak açmıyordu. O günkü tüm etkinliklerde emeği geçen arkadaşlarımıza teşekkürler. Bir teşekkürü de sahnede sunuculuk yaptığımız için yanına gidemediğim OEDAŞ’tan sevgili meslektaşımız Merve Hanım‘a iletmek isterim. İlgisi ve özverisi sayesinde açtıkları stand ve bize verdikleri destek gerçekten çok özeldi.

O gün o kadar yorulmuştuk ki akşam normalden iki saat daha önce uyudum. Ertesi gün, 6 Haziran Pazartesi ise rotamız Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi oldu. Burada OSB Müdürlüğüne ait toplantı salonunda tecrübeli meslektaşımız Suzan Hanım‘ın ev sahipliğinde “Sıfır Atık: Bugün ve Gelecek” ve “İklim Değişikliği: Yerel ve Küresel Etkiler” başlıklı sunumları yaptık. Burada sektörden arkadaşlarımızla bir araya gelmiş olduk.

Yazı çok uzadı biliyorum. Ancak inanın buraya yazamadığım daha bir sürü etkinlikler, yarışmalar, onlarca toplantı, fazla mesailer, hafta sonları, yüzlerce soru, gigabyte’larca veri, binlerce fotoğraf, saatlerce görüntü, Photoshop başında geçen saatler, en az 40-45 farklı tasarım ve görsel materyal, metrelerce baskı, Cetemenler’de sevgili Cüneyt Abi‘yle geçirdiğimiz zaman ve verilen emek var ki bu işin içime sinmesinde en büyük paya sahipler. Bu coşkuyu paylaşan herkese teşekkürler.

Soğuk Bir Dolunay Akşamı

Ne yapacağız seninle? Ne zaman bitecek bu öfkemiz? Çok uğraştım, çok özledim ve çok daha fazla düşündüm. Aklım başıma sonradan geldi. Eh biraz da pişmanlık elbette.

Yörüngene girebilmek hiç de küçümsenemeyecek bir çabayı gerektiriyor. Bu güç kollarımda kalmadı artık. Ancak yine de bırakamıyorum. Bir gözümü teleskoba, bir diğerini objektife koymaktan vazgeçemiyorum. O parlak kurşuni güzelliğini gördüm yine. Kim bilir ne zaman giymişsin beyazlarını. Çok şeyler değişmiş ancak ilk hecen hep aynı kalmış.

Ay doğmadan çok önce yanmaya başlamıştı içimde hatıralar. Geceyi beklemeye gerek kalmadan. Geceler, dolunay geceleri bir senle aydınlanıyor, bir de giderek tükenen hatıralarla. Bu kışın son dolunayı da bu akşam böylece yükseliyor gökyüzünde.

Bu ay, son olarak annem ve babamın da sırayla covid olması sonucunda tüm aile bireylerimiz covid olma haklarını kullanmış oldular. Özellikle annemin hastalığının biraz ağır geçmesinden dolayı yine bir süre evde Mert‘e ben baktım. Bir yandan iyi oldu. Devam eden bazı işlerimi epey kolayladım böylece. Ancak diğer yandan da yorulduğumu itiraf etmeliyim. Çocuğa bakmak çok zor iş gerçekten. Bizimki gibi iki yaşına yaklaşan bir çocuğunuz varsa tam da bu döneminde onun peşinde olmak muazzam yorucu olabiliyor.

Birkaç gün sonra YDS‘ye başvuracağız. Çoğul konuştum çünkü dairede böyle bir hareket başladı, birbirimizi teşvik ediyoruz. Serkan ve Numan‘ın gelmesiyle geride kalan ay bir solukta geçti desem yalan olmaz. Şanlıyız çünkü başta bu ikisi olmak üzere şubemize ve dairemize yeni gelen arkadaşlarımız çok kral insanlar. Umarım uzun yıllar böyle güzel zamanlarımız olur.

Önümüzdeki dönemde biraz yoğun olarak kitap yazıları yazacağım. İhsan Oktay Anar‘ın çok uzun süredir beklediğimiz yeni romanı Tiamat nihayet raflara ulaştı. Ben de internetten siparişimi vermiştim, onu bekliyorum. Başta İhsan Oktay olmak üzere, epey keyifli içerikler hazırlıyorum. Güzel bir bahar mevsimi yaşarız umarım. Son olarak fotoğraf Serdar Abi‘nin objektifinden. Renkleri çok ilham verici olduğu için paylaştım.